Depresyon

Depresyon

  • 4.70

Depresyon

Steven Jay LYNN – Irving KIRSCH

Herkes zaman zaman bunaldığını hissedebilir ancak bazı insanların anksiyete dönemleri haftalarca, aylarca, hatta yıllarca sürebilir. Depresyon, toplam içindeki yaygınlık oranı %25’ler çevresinde seyreden, en fazla teşhis edilen psikiyatrik rahatsızlıktır (Amerikan Psikiyatri Derneği, 1994; Kessler ve diğerleri., 1994). Yaklaşık olarak beş kadından biri ve on erkekten biri yaşamı boyunca majör depresif bozukluk yaşıyor. Birçok depresyonlu insan (tedaviyle ya da tedavisiz) iyileşiyor ancak nüksetme yaygın bir sorun durumunda ve birçok insan yaşamı boyunca depresif dönemleri yeniden yeniden yaşıyor. Bazıları kronik olarak depresif halde bulunuyor ve tam olarak kendine gelemiyor.

Depresyonun fiziksel olduğu kadar psikolojik sonuçları da var. İntihar eden insanların yaklaşık üçte ikisi, klinik olarak depresyon yaşamış kişiler. Depresyonun fiziksel sağlık üzerindeki etkisi, diyabet, artrit ve hipertansiyon ile yarışıyor. Ayrıca depresyonun yüksek toplumsal maliyetleri de var. Aile gelirinde azalmaya ve toplum üzerinde mali yükün artmasına yol açarak yetersizliklerin ortaya çıkmasının da önde gelen bir nedeni konumunda.

1950’lerde antidepresan tedavilerinin gelişmesinden önce kokain, afyon ve elektroşok terapisi depresyonun tedavi araçları olarak kullanılıyordu. İki sınıf antidepresan – MAO inhibitörler ve trisklikler- 1950’lerde keşfedildi. İki grup etkili olsa da yan etkileri ciddi bir sorun oluşturuyor ve birçok depresyonlu hastanın onlara devam etmemesine neden oluyor. 1980’lerde ve 1990’larda geliştirilen seçmeli serotinin geri alımı inhibitörleri (SSRI’ler), eski antidepresanlardan daha az yan etkiye sahipler ve bu nedenle hızla depresyon tedavisinde bir seçenek olarak gelişiyorlar.

SSRI’lerin depresyonlu hastalar arasında intihar riskini artırabileceğini gösteren veriler (örneğin Healy, 2003; Healy & Whitaker, 2003), onların yaygın kullanımıyla ilgili kaygıların artmasına neden oldu. 3. Bölüm’de gözden geçirdiğimiz antidepresanların plasebolardan daha fazla etkili olmadıklarının ortaya çıkmasıyla ilgili bu durum (Kirsch, Moore, Scoboria, & Nicholls, 2002), güvenliğin ve etkili alternatif tedavilerin tespit edilmesini daha da önemli kılıyor. Özel olarak depresyonu hedef alan psikoterapinin, özellikle de kısa, yapılandırılmış terapinin, antidepresan tedavileriyle birlikte ya da onlarsız, geniş bir yelpazedeki hastaların tedavsinde çok etkili olduğu kanıtlanmış durumda. Tek başına terapinin etkisi antidepresanların kısa vadedeki etkisine benzerken, uzun vadede antidepresanlardan daha etkili olabiliyor. Psikoterapinin ardından meydana gelen nüksetme oranları, tıbbi tedaviden sonrasına göre daha düşük oluyor (Hollon, Shelton, & Loosen, 1991). Depresyon tedavisinde psikoterapiye hipnozun eklenmesi doğrudan doğruya değerlendirilmiş olmasa da, etkili olduğuna dair dolaylı kanıtlar bulunuyor. Özellikle plasebo tepkileri, depresyonun tedavisinde bilhassa etkili gibi görünüyor (Kirsch & Sapirstein, 1998) ve plasebo tedavisine uyumlu koşulların genelde hipnotik tedaviye de uyumlu oldukları görülüyor.

Devamı için tıklayınız