Terapi Basamakları

Terapi Basamakları

  • 4.70

TERAPİ BASAMAKLARI

Candace ORCUTT, Ph.D.

1. Basamak: İŞLEYİŞ

Bu zorlu çalışma boyunca hasta, gerçekçi bir bağımsızlığı koruyabilmek zorundadır. Bu demektir ki en az kendini geçindirecek bir geliri (terapi ücretini de ödeyebilecek kadar) olmalı; barınma ve gıda sağlanmalı ve profesyoneller ya da kuruluşlar tarafından sağlanıyor olsa da bir tür sosyal iletişim ağı olmalıdır. Bu ciddi derecede destek ihtiyacı, hastanın, terapinin ve terapistin güvenliği adına önemle üzerinde durulması gereken bir husustur.

Kişilik çalışması ile harekete geçirilen (örneğin) duygusal baskı, savunmacı eyleme vurmaya neden olursa ya da travma çalışması, iş görme yeteneğine engel olan dissosiyatif bir duruma yol açarsa tehdit altına giren basit yaşamı sürdürme gereksinimlerine göre çalışmanın gereksinimleri ikinci derecede öneme sahiptir.

Çalışma için yeterli derecede güvenli bir temel sağlamak ve kaotikleşmeden terapiye devam etmek için icabında geçici bir ara vermek üzere yeterli ek zaman sağlamak adına hastayı çevreleyen şartlar, uygun bir “kapsayıcı çevre” sunmalıdır. Gelir, gıda ve barınak ihtiyaçlarına ek olarak, gerekli olduğunda çocuk bakım desteği ve işten ayrılma özgürlüğü de olmalıdır.

Hastanın işleyişi yeterince marjinal ise elbette ki bu başlı başına bir problem olur ve belki de tedavinin ağırlık noktası bu meseleye işaret eden savunma ya da danışmanlık olmalıdır. Yaşamı sürdürme için gereken temel ihtiyaçlarla bağlantılı olarak hastanın motivasyonu dikkate alınmalıdır. Eğer hasta terapide yer alan en ufak acı ya da duygusal “risk”e katlanmaya gönüllü değilse, ciddi anlamda gerçekçi bir destek bile çok az sonuç verebilir. “Destek” sistemi yıkıcı bir şekilde çıkmaza girmiş hatta istismar edici bir aile sistemini içerdiğinde, hastanın motivasyonu yine tehlikeye girebilir.

Tedaviyi kuşatan şartlar ne kadar sağlam ve istikrarlı olursa, tedavi sürecinin de o kadar sağlam ve istikrarlı olacağı su götürmez bir gerçektir.

2. Basamak: KAPSAMA

Bu basamak terapinin büyük bir bölümünü işgal edebilir. Tedavinin, kişilik çalışması içerisinde travma çalışmasını da korumak için mücadele etmesi gerekirken, hem kişilik çalışması hem de travma çalışması ilkin uyumsuz, bozucu ya da yıkıcı dürtülerin ve davranışların kapsanmasını hedeflemelidir.

Kişilik çalışması, dikkatli ve mantıklı eylemlere gerek duyulan yerlerde uyumsuz dışsal savunmaların kullanımını durdurmaya odaklanır. Eğer hasta, inkar ederek, başkalarını suçlayarak ya da (örneğin) aşırı derecede alkol ya da ilaç kullanarak hayatın baskılarına karşı tepki gösteriyorsa, terapinin hastanın bu tepkiyi fark etmesini, olumsuz sonuçlarını görmesini ve bunu azaltmasına yardımcı olması gerekir. Savunmalar tarafından elde edilen geçici doyum nedeniyle bu zorlu bir çalışmadır.

Bu savunmaların aksaklığa uğraması Masterson tarafından tanımlanan (“üçlü”) depresyon ve anksiyete duygularını da harekete geçirir çünkü bu savunmalar kendilerini kabul görme hatta yaşamı sürdürme ile ilişkilendiren bir inanç sistemi tarafından desteklenmektedir.

Uyumsuz savunmalarla yapılan bu çalışma hastalarla gerçekleştirilen ego çalışmasının ilk evresi olarak tanımlanabilir (ikinci evre olumlu savunmaların kurulmasıyla ilişkilidir). Bu evre, terapide ilerleme için oldukça yerinde olmasına rağmen, özellikle terapi yeni bellek ve duygu düzeyleri uyandırıyorsa, terapist hastanın bu evreye gerilemesine karşı hazırlıklı olmalıdır.

Travma çalışması: Travmalı bir hastayla çalışmanın mümkün olduğu kadar bir güvenlik duygusu kurmakla işe başlaması genel olarak kabul görmektedir. Bu bilişsel olarak gerçekleştirilebilir; hastanın rahatsız edici düşünceleri ve duyguları bir kenara koymak için her zaman özel bir kapasiteye sahip olduğuna (çözülme) ve hastanın bu kapasiteyi bilinçli ve yapıcı bir şekilde kullanabileceğine dikkat çekilir. Sakinleştirici imgelerle gevşeme sık sık kullanılır ve eğer terapist usta bir klinik hipnotist ise, hastanın iç dünyasında “güvenli bir yer inşa etmek” tavsiye edilir. Benim kullandığım ilave bir hipnotik öneri ise, rahatsız edici şeyleri ortaya dökmek ve tekrar yerine koymaktır (hastanın hayal gücüne uyan herhangi bir saklama kabında); bu, hastanın acı veren şeyleri kapatma ve açma kapasitesini güçlendirir ve daha sonraki duygusal boşalmanın “kısımlara ayrılması” (bir dizi seans sonrası travmanın kısmi olarak canlanması) için bir ön hazırlık olabilir.

Travmatik yaşantıyı kontrol altına almaya yönelik müdahaleler, kişilik çalışmasında yer alan travma çalışmasını devam ettirmek için önemlidir. Özellikle ilk tedaviyi kapsamak için yeni içgörünün ve eski travmatik yaşantının ortaya çıkması en aza indirgenmelidir, çünkü hasta uyumsuz ve tedaviyi bozucu savunmalarla bunları kontrol etme eğiliminde olacaktır. Hastanın uyumlayıcı savunmaları güçlendirilene kadar derin duyguların ve anıların teşvik edilmesinden kaçınılmalıdır.

 

 

3. Basamak: GÜÇLENDİRME

Bu süreçteki her yeni basamak daha önceki basamaklarla örtüşür ve yavaş yavaş baskın hale gelir. Terapi, işleyişi ve kapsamayı vurguluyorken bile, stresli olan bir şeyle sağlıklı bir şekilde başa çıkma yollarını da tanıtmaya başlamalıdır. Terapinin esas amacı olan, dürtünün, duygunun ve davranışın uyumlayıcı yönetimi, yalnızca uyumsuz yöntemler fark edildiğinde ve azaltıldığında başlayabilir ve uyumsuz yöntemler de ancak alternatifler tanıtıldığında değiştirilebilir. Bir dereceye kadar terapinin bütün unsurlarının, terapinin tüm aşamalarında hatırı sayılır bir yere sahip olduğunu söylemek muhtemelen abartı sayılmaz.

Dolayısıyla, tedavinin başlangıç evresi olarak ilkin güçlendirme üzerine odaklanılır ve olumsuz savunmalar durdurulana ya da önemli ölçüde değiştirilene kadar ve travmatik yaşantının ifade edilmesi bilişsel kontrol düzeyinin altına girene kadar, güçlendirme birinci derecede öneme sahip olmaya devam eder. Güçlendirme aşaması, bilinçli kendiliğin sorumluluk alarak ve durumun nihai komutasına geçerek uyanmaya başladığı bir aşamadır. Bununla birlikte, terapi genellikle iki adım ötede ve bir adım geride olduğundan, güçlendirme, tedavi süresi boyunca düzenli olarak geri dönülmek zorunda kalınacak bir meseledir.

Kişilik çalışması: Terapinin güçlendirme evresinde, devamlı surette kendilik yönetiminin problemlerinin farkında olma durumu göze çarpar. Kişilik bozukluğu bir ölçüde, kendi kendine zarar veren davranış ve sonuçlarına ilgisiz kalmakla tanımlanır.

Ego çalışmasının kapsayıcı (containing) başlangıç evresi, ikincil kazançların ve alışkanlıkların cazibesiyle ve yeni davranış yollarının sahte göründüğü duygusuyla mücadele etmeyi oluşturur. Karşılık verilmesi gereken bir yoksunluk duygusu mevcuttur; yüz yüze gelmek için eski savunmalara “üçlü” gerilemenin ve sağlıklı doyumun çok az ve çok olduğu kanısının ve hatta cezayı gerektiren şeylerin de üstesinden gelinmelidir.

Ancak uygulama ve zamanla dengeler değişir. “Akşamdan kalma” bir acizlik duygusunu uyandıran davranışa son vermeyle gelen bir rahatlama söz konusudur.

Eyleme vurma, kınama ve suçluluğu da beraberinde getirir. Kaçınma ve inkar bağlantısızlığa ve kayba yol açar. Yansıtma, değersizleştirme, uzaklaştırıcı memnuniyetsizliğe ve tecride sebep olur. İdealleştirme ve yapışma en sonunda hayal kırıklığına uğratır. Terapinin devamlılığı, hastanın dürtü anında “akşamdan kalmayı” hatırlamasına yardım eden “yardımcı ego” olarak rol oynar (Spitz, 1965). Bu öğrenme işi yürütmeye başlar başlamaz, hasta uyumlayıcı davranışa değer vermeye başlar ve güçlendirme evresi odağa yerleşir.

Ego dilinde devam etmek için, terapinin bu evresinde iki önemli şey gerçekleşir. İlkin, egonun yönetici fonksiyonu problemli davranışı güçsüzleştirmeyi ve dürtüsel tepkiyi ertelemeyi öğrenir. İkinci olarak, savunmacı ego geçmişteki yıkıcı eylemlerin yerine daha sağlıklı ve daha olgun davranışları koymaya çalışır. Ego bilişsel açıdan bu süreci anlayabilir ve yeni bir huzur duygusuna rehberlik edene dek mümkün olduğunca muntazam bir şekilde bu süreci korur; ego kendi kendini memnun edici ve kendi sürekliliğini sağlayıcı bir hal almaya başlar. Kişilik bozukluğu durumunda ise bunun düzenli bir şekilde ilerleyen bir süreç olmadığı vurgulanmalıdır. Toplam iyileşme artarak ilerleme kaydederken, ilerleme hissini geçici olarak engelleyen geri adımlar mevcuttur. Bu aşamada kapsamanın yeniden vurgulanmasını gerektirerek “kendilik üçlüsü bozuklukları” ortaya çıkabilir (bireyleşme depresyon ve anksiyeteye yol açar; bu da eski savunmalara gerilemeye sebep olur). Burada hasta bilişsel farkındalıkla güçlendirilebilir; bu terslikler psişik gelişme sürecinin bir parçasıdır; kabul edilmeli ve çalışmanın kaçınılmaz bir yönü olarak ele alınmalıdır.

Bu evrede ve daha önceki evrede yapılan müdahalelerin esasen egoya (sosyal gerçekliği ve psişik gereksinimleri algılayan ve bunlar arasında aracılık eden kendilik fonksiyonu) yönelik olduğu unutulmamalıdır. Bu müdahaleler, sağlıklı ilerlemeye sekte vuran tavırların önüne geçerken, yapıcı düşünme ve davranma yollarını destekler. Tekrarlanıp duran yüzeysel yaşam modellerini tespit etme ve tutarlı bir geçmiş hakkında bilgi toplama dışında, belleği ve duyguları harekete geçiren (geçmişteki aile ilişkilerine vurgu gibi) içgörüye çok fazla önem verilmemesi beklenir.

Yüzleştirme, narsisistik kırılmada aynalayarak yorumlama ve güncel şizoid ikilem yorumlamaları gibi egoya yönelik özel müdahaleler daha ileriki bölümlerde tartışılacaktır.

Travma çalışması: Bu evre süresince, hastanın karakteri yoğun duygular için henüz güvensiz ve değişken bir kapsayıcı olduğundan, travmatik yaşantının açığa çıkmasını minimum düzeyde tutmak mantıklı olur. Bununla beraber, kişilik güçlendikçe travmatik olayın gün ışığına çıkmasına yönelik bir eğilim olabilir ve bu da yapıcı bir müdahaleyi gerektirir.

Eğer gevşeme teknikleri kullanılıyorsa, bunlar güçlendirilmelidir (bazen terapistin seans aralarında hastanın dinlemesi için bir kaset ya da CD kaydı yapması yararlı olabilir). Hipnoz kullanılıyor ise güvenli bir yer takviyesi yapılmalı ve dışarıya çıkartılan şeyi bir kenara koyma kapasitesi güçlendirilmelidir; bunun karşılığında bir denge oluşturmak adına olumlu anılar ve kendi kendini onaylayan tutumlar harekete geçirilmelidir. Öncelikli olarak hasta, kendini olumsuz etiketlemeye karşı bir bakıma başarı elde eden bir yöntemle malzemeyi bilişsel olarak gözden geçirmek için entelektüel savunmaları kullanmaya devam etmelidir (örneğin “Kötü muamele görmüş kişiler genelde kendilerinin kötü olduğunu düşünürler ama gerçek şudur ki onlar başkaları tarafından kötü muamele görmüşlerdir”).

Hasta empati kurabilen etkin bir dinleyiciyle (ya da herhangi birisiyle) travmatik olaylar hakkında ilk kez konuşuyor olabilir. Hasta bu bilgileri paylaştıkça, olayla ilgili sorgulanmamış algılamalar ve inançlar daha sağlıklı bir açıdan anlaşılabilir ve değişmeye başlar. Korku, kızgınlık, çaresizlik ve suçluluk duygularının travmaya eşlik ettiğini zihinsel açıdan kabullenme, bu duyguların gerilimini giderir ve bunlarla başa çıkması için hastayı güçlendirir.

Ayrıca hasta en azından belli inançların (mesela akıl dışı bir şekilde kendiliği suçlayan ya da bir saldırganı koruyan inançlar) bir çarpıtmaya dayalı olduğunu konusunda sağduyulu bir şekilde rahatlatılabilir.

Travmatik şeyler bu aşamada görülürse, terapistin de kendi gücüyle kapsama için katkıda bulunması önemlidir. Hastanın duygu yoğunlaşması ya da duygusal boşalmaları süresince terapistin istikrarlı olması gerekir.

Bu olayların gelişimi sırasında terapist, içerikten ve duygudan uzaklaşmadan, artan bir farkındalığa doğru ilerleyen stresli olayı hastanın yaşamasına ve dile getirmesine imkan sağlayarak empatik bir hassasiyet gösterir. Genel olarak terapist şunlardan fazla bir şey söylemeyecektir: “Tamam”, “Daha sonra ne oldu?” ve “Konuşmak iyi gelebilir ancak güven içinde söyleyebildiklerinden fazlasını söylemene şu anda gerek yok.”

Eğer bir duygusal boşalma meydana gelirse, hastanın psikotik bir kırılma yaşadığının değil, henüz bilinçli olarak tamamlanmamış travmatik yaşantının şimdi tamamlanmasına izin verdiğinin düşünülmesi önemlidir. Hasta danışma odasının esasında şimdiki zamanı yansıttığına emin olmalıdır ve terapist eşzamanlı bir şekilde hastanın geçmiş bir yaşantıyı (şimdi gibi hissettiren) ifade etmeye çalışmasını ve mümkün olduğunca bu yaşantıyı sözcüklere dökmeye çalışmasını sağlarken, terapistin sesi şimdiki zaman için bir köprü gibi düşünülmelidir. Hasta odada gezinmek yerine sözel tanımlamalara teşvik edilmelidir. Duygusal boşalma esnasında terapist hastaya dokunmamalıdır; çünkü bu dokunuş ortaya çıkan senaryonun bir parçası gibi yanlış anlaşılabilir. Seans sonlanmadan önce hastanın sadece terapistle aynı şimdiki zamanda bulunması ve duygusal boşalmayı mümkün olduğunca gözden geçirmesi önemlidir. Hastanın seansı güvenli bir şekilde sonlandırmaya yeterli derecede yönlendirilmiş olduğuna emin olmak elbette ki gereklidir. Bazen hasta, kaldığı yerden devam etmeden önce, bir süre için bekleme odasında ya da yakın bir kafeteryada dinlenebilir.

 

Güçlendirme, denge

Bu aşamada terapide tarafsızlığı sürdürmek terapistin öncelikli sorumluluğudur (zamanla, hasta gitgide bu görevi üstüne alacaktır).

Hasta savunma biçimleri arasında tereddüt ederken ve bir duygu derinleşmesine doğru yavaş yavaş ilerlerken, yeni bir psişik alana girer ve daha kırılgan olur. Hastaya yardım etmek ve hastayı dengede tutmak için terapistin sorumlu bir “yardımcı ego” gibi hareket etmesi gerekir.

Kişilik çalışmasına göre terapist hastanın duygularını harekete geçirmekten ziyade duyguları anlaması için yardımcı olmalıdır (örneğin: “Bu durumla ilgili gerçekten kızgın olmalısın; bunun hakkında konuşmaya ne dersin?” demek yerine “Kızgınlık duyman sürpriz değildi”). İlerleme, eski savunmalara paradoksal bir geri tepmeye eğilimli olduğunu anlama ve buna hazırlıklı olma kapasitesini de kapsayacak şekilde, bu aşamada hastanın hedefleri, kendini gözlemleme, farkındalık ve yapıcı kendilik yönetimidir.

Kişilik çalışması, yeni perspektiflerin gerçekleşmesi (“Kendimi sevmeye başlıyorum”) ve eski kırılganlıklar (“Kendimi sevmek beni korkutur”) arasında bir denge tutturmalıdır. Geçmiş deneyimler sonucunda, şimdiki zamandaki içgörü (“İnsanlara karşısında durabilirim çünkü şu anın geçmiş olmadığını biliyorum”) geçmişteki yoğun içgörüye (“Beni her gece dövdüğü için babamdan nefret ediyorum”) baskın çıkmalıdır. Terapide ilerlemeyle ulaşılan içgörü düzeyi, uyandırılan duyguların derecesini tolere etmek için yeni edinilmiş savunmaların kapasitesine karşı dengelenir.

Travma çalışması ise travmatik şeylerin açığa çıkması ve gittikçe artan içeriği anlama ve duyguları yönetme kapasitesi arasındaki dengeyi korumalıdır. Bir o kadar önemli bir konu da, kişilik çalışması ve travma çalışması arasında, kişilik çalışmasının sürecin esas kapsayıcısı olduğunu temin eden bir denge olmalıdır. Kendilik, varlığını tanımlama ve işlevsel kılma kapasitesini şekillendiren karakter/kişilik oluşumunda biçimlendirilir. Karakterle ifade edilemediği takdirde, potansiyel kendilik pasiftir ve dışsal ve içsel dünyaların yönetiminde başarılı olamaz.

Tedavinin dengesiz olması yaygın bir karşı aktarım sorunudur. Terapistlerin terapi sürecini etkileyen güçlü yönleri ve tercihleri vardır. Bu alanda, travma çalışmasından kaçınmak ve çoğunlukla, hatta özellikle kişilik çalışmasıyla meşgul olmak öylesine yaygınlaştı ki, bir moda olarak tanımlanabilir. Diğer aşırı uçta, yaşantının ve belleğin kendilikten dışarı atılabileceğini öne süren katarsisle ilgili görüşü koruyarak travma çalışmasının kişilik çalışmasından ayrı tutularak yapılabileceği görüşü vardır. Gerçeğe uygun olarak, bilinçlilik düzeyine çıkarılan her ne olursa olsun, yönetilecek ve uygun bir şekilde perspektife yerleştirilecek algılar ve duygularla kendilik farkındalığının bir parçası olur. Bir kısmı bastırıldığı takdirde (travma çalışmasının eksikliği), kendilik sağlıklı bir bilinçliliğe doğru gelişim gösteremez ya da diğer kısımları istila etmeye teşvik edilir (kişilik çalışması eksikliği).

Güçlendirme, hız denetimi

Terapist genelde ya içgörüsel ya da travmatik şeyleri açığa çıkartması konusunda hastayı koşturma eğilimindedir. Diğer taraftan terapist daha zorlayıcı bir çalışma izlenimi vermekten kaçınarak “müzakere” yöntemiyle oyalanmayı tercih edebilir. Elbette ki hastada da benzer bir koşturma eğilimi olabilir (özellikle “ilerleme” için zorlamak, sadece açığa vurmada zorlukla karşılaşınca geri çekilmek).

Bu terapötik evrede terapist “yardımcı ego” olarak rol oynadığından, terapinin hız denetimi büyük ölçüde terapistin rehberliğindedir. Aslında bu kişilik çalışması ve karakter çalışmasını eş zamanlı dengede tutmaya bağlıdır; diğerinin hızını korumak adına ötekine zaman vermek: hiçbirisi ihmal edilmemeli ve o anda hangisi vurgulanıyor olursa olsun, terapist her ikisinin de farkında olmalıdır. Bilhassa terapist, terapötik süreçte yoğun geçişlerin güçlendirilmesi ve iyileşmesi için hastanın kapsama becerilerini geliştirmesine ve kullanmasına devam etmesini sağlamalıdır. Bu güçlendirme karşılıklı anlaşarak yapılmalıdır ve hastanın uygulamasının ve ayrımsamasının bir parçası olmalıdır.

4.Basamak: Bilişsel ve davranışsal değişim kısa ve kısa süreli terapinin hedefidir. Çoğu kez hastanın tedaviyi sonlandırmaya karar verdiği ve terapistin bu karara uymaya istekli olduğu nokta ile tanımlanmaktadır.

Esasen güçlendirme ve kapsama, yeterli bir işleyiş temeline dayalı olarak sağlam bir şekilde kurulmuştur. Yani hasta, geçmişin ve onun tekrarlanan modellerinin, şimdiki sorumluluklarının, kırılganlıklarının ve gelecek hedeflerinin sağlam bir entelektüel kavrayışı rehberliğinde kendini gözlemleyerek ve düşünerek davranma kapasitesi geliştirmiştir. Hasta sağlıklı bir bağımsızlık ve karşılıklı bağlılık için akla yatkın bir fırsata erişmiştir. Akli savunmalar ve objektif bir bakış açısı yakalama yeteneği, büyük ölçüde, ilkel, dürtüsel savunmaların ve travma güdümlü davranışların yerine geçmiştir.

Derin içgörü ve duygular bir dereceye kadar bu evreye girmiş olsa da (tüm evreler bir ölçüde birbirini andırır), bu öncelikli olarak kavramada, davranışta ve yaşam becerilerinde bir değişim aşamasıdır. Ayrılık anksiyetesi ve terk depresyonu çözümlenmemiştir ancak arada sırada ortaya çıkma durumlarına karşı hasta hazırlıklıdır. Hasta şimdi, hayattaki özgün ve başarılı anlarında beklenmedik endişe ve üzüntü yaşayabileceğini idrak eder ve bunun geçmiş yaşantılardan kaynaklanan bir fenomen olduğunu ve ona göre davranılmazsa gelip geçici bir durum olduğunu anlar. Benzer şekilde, travmatik tepki işareti verildiği zaman, şimdiki zamanda hala ruhu taciz etmesine rağmen bunun gerçek anlamda bitmiş bir geçmiş yaşantının ortaya çıkışı olduğunu bilir. Tehlikenin geçmişte kaldığı yönündeki bilişsel bir güvenceyle hasta, rahatsız edici bir hadiseyi idare etmek adına gevşeme teknikleri gibi edinmiş olduğu becerileri de kullanabilir.

Yeterli derecede kararlı bir duruma erişildiği belirginleşinceye kadar tedavinin bu aşamasına devam edilmelidir. Durum, hasta ve terapist arasında açık açık tartışılmalıdır; hasta anlayış ve kontrol sorumluluğunu açık bir şekilde üzerine almalıdır. Ayrımsama, değişen davranış ve kendi kendini yönetme tedavinin bu kademesine damgasını vurmaktadır.

Köklü değişimden ziyade bilinçli bir şekilde yapılanmış tepki ve değişen davranış üzerine vurgu yapıldığı için zaman zaman terapiye dönüş için açık kapı bırakılmalıdır. Hasta, yeniden dengeleme ve yeni oluşan herhangi bir şeyin yönetimi için bağlantı kurulmasında ve görüşülmesinde olağanüstü bir durum olmadığını bilmelidir.

Şunu da belirtmek gerekir ki bu noktayı geçtikten sonra terapiye devam etmek bir anılar ve duygular kaynağı (ve sıklıkla güçlü aktarım tepkileri) oluşturduğu için, tahminen hastanın direnci burada artar. Bu direnci bir tıkanma noktası olarak görmek yerine, kısa süreli terapi bunu süreci sonlandırmaya yardım etmek için kullanabilir.

5. Basamak: İçgörü ve dinamik değişim

Hem içsel değişim hem de dışsal uyum sağlama uzun süreli terapinin hedefleridir. Çocukluktan kaynaklanan derin duygular ve anıların vadesi burada dolar ve geçmiş yaşantıların düzenli duygusal boşalmaları gerekebilir. Tedavinin bu düzeyinin yoğunluğu nedeniyle, bilişsel ve davranışsal değişim hayli yerinde olmalıdır. Egoya yönelik kısa süreli terapi kazanımları, işleyiş, kapsama ve güçlendirme basamaklarını takip ederek, detaylı çalışmanın baskılarına karşı gerekli bir siper oluşturur.

Uzun süreli dinamik psikoterapide içgörü, şu andaki semptomların ve örüntülerin geçmişteki kökenlerinin yorumlanması ile kazanılır. Bunun amacı, erken yaşlardan itibaren hastanın hayatına şekil veren ilişkilerin, olayların, tutkuların, isteklerin duygusal ve bilinçli bir anlayışı olan anamnezi yoluyla kendiliğin yeniden biçimlendirilmesidir. Bu kendilik bütünlüğünü kazanmak için hasta, mümkün olduğunca duygusal çarpıtmadan uzak, ona bütünlük ve anlam duygusu veren, kendini daha önceki patolojisini tanımlayan savunmacı kavram yanılgılarından ve tekrarlardan kurtaran tutarlı bir yaşam öyküsü oluşturur.

Aktarımın tabiatı değiştiği için, içselleştirilmiş nesne ilişkilerinin olgunlaşması kişilerarası ilişki çarpıklıklarını düzeltir. Hasta daha gerçekçi bir şekilde algılamaya başladığından, kendilik, öteki ve karşılıklı ilişkiler daha karmaşık ve ikircikli bir yolla idrak edilir. Aktarım sırasında terapist artık ne tamamen iyi ne de tamamen kötü olarak görülmez; terapistle olan ilişki ise geçmişte kişiliğe şekil veren yaşlardaki bakıcıyla olan uyumsuz ilişkinin bir tekrarı olarak algılanmaz.

Hasta ayırt etmeyi öğrenmiştir ve bu nedenle daha olgun ve objektif olarak, yöneltilmiş bir bakışın aksine kendiliğin, ötekinin ve ilişkinin tabiatındaki arda kalan çarpıtmaların farkına varır. Yansıtılan şeyden gerçekliği ayırt etme kapasitesi, geçmiş ilişkilerin ve örüntülerin şimdiki zamandaki işgallerini tanımlama ve iyileştirmede önemlidir.

Yaşananları olduğu gibi kabul etmek için (ve böylece şimdi oldukları gibi serbest bırakmak için), karakterolojik olarak hasta terk depresyonunun ve ayrılık anksiyetesinin güçlükleriyle de yüzleşmek durumundadır. Travma çalışması kendiliğin “kayıp” bölgelerini mümkün olduğunca ıslah etmek için kaçınılan ya da tamamlanmamış anıları doğrudan olarak ele almaktadır. Bu süreçte harekete geçen duygular derin duygulardır ve hastanın bakış açısındaki değişiklik-özellikle önemli ötekilerle ilgili- kafa karıştırıcı olabilir. Bütüncül bir kendilik ediniminin bedeli, kişinin bildiğini düşündüğü kendiliğin-ve belki de ötekilerin- yitimidir.

Tutarlı bir öyküye ulaşma mücadelesinin ötesinde; anksiyete, depresyon ve açığa vurmanın acısından da öte, en sonunda eski bağların özgürleşmesini ve yeni bir varoluşun kabulünü sağlayan bir keder yatar.

Son olarak, dengeleme, hız denetimi ve tekrarlanan güçlendirme uzun süreli terapi süresince devam eder. Abartılmış duyguların stresi altında hasta eski uyumsuz savunmalarına gerileyebilir ve geçici olarak askıya alınmış derin yorumlamaları karşılamak için egoya yönelik müdahalelerin bir süre için yeniden yapılması gerekebilir. Eğer travma çalışması bu düzeye gelirse, kişiliğin dayanma gücünün sınırlarını geçmemelidir ve her zaman hasta, çalışmanın güçlendirilmesine ve kendiliği sürecin baskılarından kurtarmaya ve yeniden canlandırmaya fırsat veren bireysel bir hızda ilerlemelidir.

Devamı için tıklayınız