Borderline Portresi

Borderline Portresi

  • 4.70

Borderline Portresi

Normalde gerçek kendilik ve kapasiteleri; çocuğun, zorluklar ve hayal kırıklıkları karşısında yaratıcı bir biçimde yaşamak için yetki ve kendine güven duygusuyla kendilik aktivasyonu ve kendilik ifadesi becerisine sahip özerk bir yetişkin olarak gelişmesine izin vererek ortaya çıkar. Bununla birlikte çocuk hayatının ilk üç yılı zarfında terk depresyonunu deneyimlediğinde, gerçek kendilik terk edilme duygularını daha çok şiddetlendirmekten kaçınmak için kapanır. Bu kapanma, psikolojik gelişmeyi durdurur ve kendiliğin bütün kapasitelerindeki bozulmanın değişken derecelerini üretir. Terk depresyonunu hissetmeye dayanamayarak, çocuk kendini depresif hissetmekten korumak için büyüme ve adaptasyon pahasına bir takım önlemlerle meşgul olur. Gerçek kendiliğin belirmesine destek olacak etkinliklerden kaçınır ve sonuç olarak bütün potansiyel kendilik kapasiteleri bozulur. Ek olarak, savunmaya duyulan ihtiyaç klasik olarak ego gelişimi olarak tarif edilen benzer bir duraklamaya sebep olur, böylelikle o da ilkel bir düzeyde işlev görmeye devam eder.

Egonun belirli işlevleri -gerçekliği kavrama, dürtü kontrolü, engellenme toleransı ve istikrarlı ego sınırları- sadece başarılı ayrılma ve bireyleşme aracılığıyla gelişebilir. Annesinden ayrılamayan çocuk annenin onun için yerine getirdiği bu işlevleri içselleştirmeyecek ve kendinin kılmayacaktır. Sonuç olarak, çocuk bütün bu alanlarda yetersizlikler gösterir. Ego gerçekliği zayıf kavrama sıkıntısı çektiğinde çocuk dünyanın nasıl işlediğini idrak için anneye veya başka birine bel bağlamaya devam eder. Kendi çarpık algılaması çocuğu gerçekliği daha berrak algılamayla üstesinden daha kolay geleceği durumlarda afallatacaktır.

Normal gelişimde, anne çocuğu engellenmenin gittikçe artan zor düzeyleriyle tanıştırır, böylelikle çocuk her zaman istediğini elde etmeyeceğini öğrenir. Belli bir noktada, çocuğun egosu bunu, bunun hayatın normal bir gerçeği –tatsız olsa da- olduğunu anlayarak farkına varır, kabul eder ve içselleştirir. Ne var ki, duraklatılmış egolu çocuğun engellenmeye dayanmaktaki becerisi zayıf olacaktır. Aynı şekilde, normal gelişim süresince anne, çocuğun davranışına sınır koyarak çocuğun otokontrolü öğrenmesi için yerinde azarlamalar aracılığıyla ona yol gösterir. Ama ego gelişimi duraklatıldığında kontrol içselleştirilmeyecek ve güvenilebilir bir ego gücüne doğru gelişmeyecektir.

Akışkan ego sınırları, duyguların ve ruh hallerinin dış veya iç olduğunun ayırt edilmesini zor hale getirir. Bozulmuş egonun, iç ruh halini dış dünyaya yansıtması, dış şartları iç duygu durumlarıyla karıştırması kadar olası olacaktır.

Gerçek kendiliğin ve ego işlevlerinin gelişimsel duraklamaları yüzünden, çocuk savunmanın ilkel mekanizmalarına aşırı derecede bel bağlamaya devam eder: Yadsıma ve yapışma, sakınma ve uzaklaşma, yansıtma ve eyleme vurma. Terk duygularından kaçınmak için, çocuk ayrılma gerçekliğini yadsır. Bedenen ayrı, özerk bir kişi olmasına rağmen o yönde hissetmez, düşünmez veya davranmaz. Yapışarak anne ile yeniden bir araya gelme dileğini eyleme vurabileceği fantezisini geliştirir, fantezide kendinin ve annesinin daha önce ve doğumdan hemen sonra oldukları gibi hala kaynaşık bir çiftmiş gibi görünmesini sağlar. Bu fantezi gerçek kendiliğin ortaya çıkmasına cesaret vermektense savunmacı ve regresif davranma ihtiyacıyla bağlantılıdır ve ihtiyacı motive eder. Zihninde annenin ona karşı söndürülemez ihtiyacı halini almış olan anneye ihtiyacını anneye yansıtır. Yadsıma ve yapışma, çocuğun kişiliğinde sabitlenmiş olarak daha sonra yetişkinlikte sevilen kişiyle ayrıcalıklı bir ilişki beklentisinde olacağı ve başarma umuduyla yapışmayı kullanacağı özellikle yakınlık ve ayrılıkla ilgili olan benzeri ayrılık stresleriyle başa çıkmanın birincil aracı haline gelmek üzere yansıtmalı tepkiler haline gelirler.

Terk depresyonunu tetiklemeyeceğini daha çok güvence altına almak için çocuk, terk edilmenin duygularını başlatarak duygusal dengesini tehdit edebilecek olan kendini ifade etme veya isteklerini ortaya koyma veya kişiliğindeki en eşsiz olanı aktive etme gibi bütün fırsatlardan uzak durmayı öğrenir. Annenin mevcut olmayışının tahrip edici etkilerini deneyimlediği o erken kişiler arası etkileşimler içselleştirilmiş, kişilik yapısı için kalıp görevini gören intrapsişik imajlar sabitlenmiştir. Bu çocukluk modeli daha sonra hayattaki durumlara karşı algı ve tepkilerine –o durumlarda gerçekte ne olduğuna bakmaksızın- egemen olur. Kendini sakladığında ve kendilik aktivasyonu ve kendini ifadesi aracılığıyla büyümesini teşvik edecek durumlardan kaçındığında hayatın onun için daha dayanılır olduğunu öğrenir. Büyümekten vazgeçmek güvende hissetmek için ödenen küçük bir bedel gibi görünür.

İlişkilerde, ya yapışacak ya da kişi incinme veya reddedilme korkusu olmadan uzak ve duygusal olarak ilgisiz kalacaktır. Güvende hissetmesi için hayatın birçok zorluğundan kaçınılması ve diğer insanların ya sahiplenerek tutulması ya da duygusal mesafede tutulması gerektiğini öğrenir. Çünkü intrapsişik bir düzeyde, bir çocukken hayatın zorluklarından ve diğer insanlarla ilişkilerden kaçındığında ve gerçek duygularını kendine sakladığında annenin daha ödüllendirici olduğunu hatırlar.

Çocuk, anneden ayrılmış olduğunu yadsımış olduğu ve annenin hala kendinin komuta eden yarısı olduğunu hissettiği için, deneyim, sorunlar ve zorluklar ona yansıtılabilir. Acı, elem, mutsuzluk, hayal kırıklığı, engellenmeler sadece hayatın gerçekleri değil, hepsi bir şekilde annenin marifetidir, kendinin değil. Ya da dönüşümlü olarak tamamen kendi yetersizliklerinden kaynaklanıyormuş gibi görebilir. İntrapsişik şablon o kadar hazırdır ki, çocuğun ve daha sonra yetişkinin problemlerinin nedenleri –ya da çözümleri- ile ilgili hiçbir gerçekçi kavrayışı olmayacaktır.

Çatışmayı ruhsal olarak ortama yansıttıktan sonra, içsel olarak hissetmemesi için tam olarak davranışta “onu eyleme vurur”. Genellikle, birey reddedilmeye karşı olan aşırı duyarlılığından dolayı ebeveyne ait acı dolu ilişkiyi ebeveyn yerine rol alan başka bir insanla oynayarak terk depresyonuyla yüzleşmekten ve üstesinden gelmekten kaçınacaktır. Bu suretle, geçmişte içselleştirilmiş ve acıya sebep olmuş olan bugün dış bir problemmiş gibi dışsallaştırılmış ve ele alınmıştır. Kişinin şu anda “üstesinden geliyor” olduğu yanılsaması yaratılmıştır. Eyleme vurmanın her zaman iki bileşeni vardır; eşlik eden acısıyla beraber içselleştirilmiş ilişkiyle ilgili olan psikodinamik yönü ve orijinal reddedilme senaryosunun tekrar oyununda güncel olanla davranışsal etkileşimi.

Eyleme vurma her zaman bir ortak gerektirmez. Terim terk depresyonuna karşı bir savunma olarak kullanılan davranışı da -genelde kendilik yıkıcı- içerir. Alkol, uyuşturucu, aşırı çalışma alışkanlıkları ve diğer bağımlılık yapan etkinlikler depresyonu dağıtıcı olarak hizmet edebilirler.

Bu ilkel savunma mekanizmalarının ortaya çıkmasına ek olarak gelişimsel duraksamanın diğer bir sonucu, egonun haz aramak için haz prensibiyle yönetilmeye devam edilmesi ve egonun gerçeklik prensibi, memnuniyet verici olsun olmasın gerçeklikle başa çıkma becerisi geliştirmektense acıdan kaçınmasıdır1. Acı, terk depresyonu acısı anlamına gelmeye devam eder; terk depresyonunu deneyimlememekten gelen haz yüzeysel “iyi hissetme” olarak kalır. Bu miyop bakış, egonun büyük bir parçasının dönüşümü haz egosundan geçeklik egosuna atlatması sonucuyla çocuk olgunlaştıkça kalıcı olur. Zaman içinde “haz egosu”, gerçekliğin üstesinden gelmektense acıdan kaçınmak için sahte kendiliğin kısıtlı yol gösterme talimatlarına süratle uyan patolojik bir ego haline gelir. Gerçek kendilik aktivasyonu ve kendilik ifadesinin üzerine kurulabileceği gerçeklik ilkeleri kusurlu bir biçimde gelişmiştir.

 Genelde gerçek kendilik ortaya çıktığında geri çekilen bölme savunma mekanizması terk depresyonuna karşı başlıca savunma olmaya devam eder. İyi anne ve kötü annenin, iyi çocuk ve kötü çocuğun çelişen imgeleri ve onlarla ilgili olan duygu durumları (sevilme ve reddedilme) bilinçli olmaya devam ederler, ancak birbirlerini etkilememeleri için sanki iki ayrı odada tecrit edilmişlercesine ayrı tutulurlar. Bölmenin yaygın kullanımı ego kusurları kadar diğer savunma mekanizmalarını da besler ve derinleştirir. Bölme tarafından yaratılmış olan çatallanmış dünya görüşü ilkel savunmaları güçlendirir, çünkü kişinin bakış açısından dünya hala hayatın ilk aylarında olduğu gibi biçimlendirilmiştir: Kendilik temsili, iyi bir anne imgesine bağlantılı olan iyi bir kendilik imgesi ve kötü anne imgesine bağlantılı olan kötü, yetersiz ve sönmüş bir kendilik imgesinden meydana gelir.

Psikodinamik anlamda, çocuk “nesne sürekliliği”ni kazanmayı başaramaz ve insanlara bütün varlıklarmış gibi ilişki kurmaktansa parçalarmış –ya olumlu ya da olumsuz- gibi ilişki kurarak hayatını sürdürecektir.

Engellenmiş veya öfkeli olduğunda ilişkilerde tutarlı bağlılığı devam ettiremeyecek ve sevilen kişinin imgesini o kişi bedenen orada olmayınca çağrıştırmakta zorluk çekecektir. Hiçbir zaman çocuğu bazen ödüllendiren ve bazen engelleyen annenin tek, bütün kişi olduğunu tamamen anlamayacaktır. Onun biri iyiliksever, diğeri kötü ruhlu iki ayrı varlık olduğunu sanmaya devam edecektir.

Aynı şekilde, kendini hem iyi hem kötü bakımlardan tanıdığı gibi hiçbir zaman tek bir bütün kendilik algısı yaratmayacaktır. Bunun yerine, gelişmemiş, yapışan, pasif, kendini ortaya koymayan davranış gösteren bir “iyi” kendiliği ve büyümek, kendini ortaya koymak, etkin ve bağımsız olmak isteyen bir “kötü” kendiliği görmeye devam edecektir. “İyi” anne “iyi” çocuğu onaylarken “kötü” anne “kötü” çocuğu onaylamaz. “İyi” anne regresif davranışı destekler ve yüreklendirirken “kötü” anne çocuğun girişken davranışıyla karşılaştığında düşmanca, eleştirici ve öfkeli olur.

l?vye8???dilmiş gibi görünüyordu. Terk etme olarak algıladığıyla başa çıkamayarak, çocuğun ondan ayrılma ve kendini oyun ve dünyanın keşfi aracılığıyla ifade etme çabalarını destekleyememişti. Kendi ayrılık anksiyetelerinden kaçınmak için savunmacı manevraları, ayrılığı önlemek ve çocuğun bireyselleşmeye doğru girişimlerinde cesaretini kırmak için desteğini çekerek çocuğa yapışmasına neden olmuştu.

 

Kısacası, çocuğunu gerçekte olduğu gibi -büyüyen ve yönlendirilmesi zorunlu olan gereksinimleriyle gelişen- kabul edemedi. Çocuğu, kendi ayrılma depresyonu duygularına karşı savunma gibi kullanılacak daimi bir küçük bebek –daha kötüsü, bir nesne- olarak algıladı. Bu yüzden çocuğun baş gösteren bireyselleşmesine yanıt veremedi. Karşılığında çocuk anneyi korkuttuğunu fark ettiği potansiyel kendilik parçalarına boş vermeyi ve hatta onlardan korkmayı öğrendi. Zamanla, ondan onay almaya devam etmek için duygularını, arzularını ve faaliyetlerini bastırdı. Sonra anne ve çocuğun her ikisi de bu etkileşimin çocuğun büyümesinde yıkıcı olduğunu yadsıdılar.

JAMES. F. MASTERSON

Devamı için tıklayınız