Örtük Bilme
Daniel N. STERN
Şu an açıklanırken zihinsel olarak kavrandığından dolayı, şu an hakkında bilinen şey sözel, sembolik veya açık olamadığıdır. Bu niteliklerden, ancak o an geçtikten sonra bahsedilebilir. O zaman, özgün an hangi şekilde algılanır? Şu an “örtük bilme” denilen alanda yer alır.
1990’larda psikoloji örtük bilgiye açık bilgiden daha fazla önem vermiştir (Bucci, 1997; French ve Cleeremans, 2002; Lyons-Ruth, 1997, 1998; Lyons-Ruth, Bruschweiler-Stern, Harrison ve ark., 1998; Schacter, 1994, 1996). Örtük bilgi yaklaşımının ortaya çıkışı, sadece bebekleri gözlemleyerek değil, aynı zamanda bir şekilde hazırlanmış sözel olmayan iletişim üzerine önceki kayda değer çalışmalarla fazlasıyla zenginleştirilmiştir ( Banninger-Huber, 1992; de Roten ve ark., 2000; Frey ve ark., 1980; Frey ve ark., 1983; Gendlin, 1981, 1991; Kendon, 1990; Krause ve Lütolf, 1988; Krause,Steimer-Krause ve Ullrich, 1992; Scheflen, 1973; Scherer, 1992, Steimer-Krause, Krause ve Wagner, 1990). Bu değişim, bilinçlilik ve bilinçdışı hakkındaki düşüncemizi olduğu kadar bizim şu ana bakışımızı da değiştirir. Terapötik kuram ve uygulama için bu sonuçlar, hemen belli olacaktır.
Bununla birlikte ilk önce, örtük ve açık arasındaki ayrımı netleştirmek gerekir. En basit şekliyle örtük bilgi; sembolik olmayan , sözel olmayan, yöntemsel ve bilinçdışıdır, başka bir deyişle bilince yansımaz. Açık bilgi sembolik, söze dökülebilen, bildirilebilen, öykülenebilen ve bilince yansıyandır. Bu noktaların ayrıntılarına birazdan gireceğim.
Yetişkin psikoterapi uygulamalarıyla paralel olarak bebekler ve anneleri üzerine yıllarca yapılan gözlemler, bizi örtük bilginin önemi konusunda hassaslaştırmıştır. Bebekler 18 ay civarına kadar, yani konuşmaya başlayana kadar, sözel ve açık bir şekilde iletişime girmezler. Buna bağlı olarak, yaşamın ilk 18 ayında ortaya çıkan bütün zengin, benzer şekilde incelikli olan, sosyal ve duygusal etkileşimler sözel olmayan örtük alanda yer alır. Ayrıca, bebeğin, insanlardan ne beklemesi, insanlarla nasıl uğraşması, onlar hakkında nasıl hissetmesi ve insanlarla nasıl birlikte olacağı konusunda edindiği bütün dikkate değer bilgiler de sözel olmayan alandadır. ( Doğa bebekleri 18 aylığa kadar sembolik dil ile tanıştırmayacak kadar akıllıca davranmıştır, böylece bebeklerin kelimelerin karmaşıklığı ve dikkat dağıtıcı özelliği olmadan, ama dilin müziği yoluyla insan dünyasının nasıl işlediğini öğrenecek yeterince zamanları olmuştur [Stern, 1977, 1985].)
Örtük alan dilin açık dünyasıyla birbirine karışmış olsa bile, bu bilgi bizi örtük alana karşı hassaslaştırmıştır. Üzerinde daha az çalışılan terapötik süreçteki şu anı meşgul eden örtük olaylara öncelik vermemiz kısmen bu bilgiye bağlıdır.
O zaman, bilginin örtük alanı nedir ve ne içerir? Bir çok kişi örtük ve açık alanları iki ayrı, paralel ve kısmen birlikte ortaya çıkan hafıza ve bilginin bağımsız olan sistemleri olarak görür. Gelişimle birlikte örtük bilginin açık bilgiyle yer değiştirmesinden daha çok, bu ikisi hayat boyunca yan yana yaşar ve büyür (Fischer ve Granott, 1995; Marcel, 1983).
Örtük bilgi sadece sözel olmayan iletişimin zengin dünyası veya beden hareketleri ve duyumlarıyla sınırlı değildir, aynı zamanda duygulanım ve kelimelere de uygulanır, en azından satır arasında kalanlara. Örneğin, bir kişi durmadan “Evet, ama…” diyorsa, siz bu “evet”in duvarlarınızdan içeriye girmeye çalışan Truva Atı olduğunu hemen anlarsınız. “Ama” kelimesi askerleri serbest bırakır. ( Kişinin başını hızla sallanmasıyla aynı örtük bilgi aktarılmış olabilir)
Devamı için tıklayınız