Gelişimsel bir Teori: Bir Ayrılma-bireyleşme Başarısızlığı

Gelişimsel bir Teori: Bir Ayrılma-bireyleşme Başarısızlığı

  • 4.70

Gelişimsel bir Teori: Bir Ayrılma-bireyleşme Başarısızlığı

James F. MASTERSON, M.D.

Klinik görünümü ortaya koymanın bilindik uygulaması ilk olarak, (1) kitabın tamamının gücünü vurgulamak adına - yani ergen borderline sendromunu anlamak için kilit unsurun ayrılma-bireyleşme olduğunun - ve (2) okuyucuya, - bir sonraki bölümde anlatılan - klinik görünümün gizli anlamlarını çıkarması için yardımcı olmak adına tersine çevrildi. Ne terk depresyonu ne de narsisistik oral takıntı (borderline’ın iki tanısal damgası), deneticinin gözü önüne anında çıkmadı. Terk depresyonu, hastanın, terk edilmişlik hislerini saklayan, savunma mekanizmaları (ayrılma, inkar vs) ardına ve narsisistik oral takıntı ise, karakterinin bebeksi durumuna ters düşen kronolojik yaşı arkasına saklanmıştı.

 

Ayrılma-bireyleşme safhasının borderline ergendeki rolünün teorisi benim sorumluluğum altında bu bölümde sunuluyor. Borderline ergenin klinik göstergelerini anlamak adına kendimi giderek daha çok psikanalitik teoriye yaklaşırken buldum. Örneğin, bir hastamın, terapisti tatile gittiği zaman, gerçekten de hasta için sonsuza dek yok olduğunu, hislerini anlama çabalarım, beni nesne sürekliliği meselesini çalışmaya yöneltti. (Bkz. Sayfa 30.) çocukta nesne sürekliliğinin gelişim ve işlevini anlamak, ergen hastanın “sizi bir daha asla göremeyeceğim,” cümlesinin anlamına ışık tutuyor, yani nesne sürekliliği bu hastada gelişmeyi başaramamış demek oluyor. Ayrılma-bireyleşme rolü teorisi de bu tip etkileşimin sayısız tekrarı sonucu evrildi. Teoriyi ne kadar iyi anlarsam, hastayı da o kadar iyi anlamış oldum; hastayı ne kadar iyi anlarsam, tedavi de o kadar başarılı oldu.

 

Ne var ki bu teoriyi yapılandırırken, başka insanların çalışmalarından da çokça faydalandım; örneğin Spitz’in (127 - 131) hayatın ilk senesi üzerinde çalışmaları, Bowlby’nin (10 - 14) çocukların, gelişimin ayrılma-bireyleşme safhasında (18 aylıkken) hastaneye kaldırılmak suretiyle annelerinden ayrılmalarına verdikleri tepki üzerindeki çalışmaları, Rinsley’in (107 - 115) yatılı hastanın yoğun terapisi ve psikodinamikleri üzerine söyledikleri ve son olarak da Mahler’in normal çocukların ego gelişiminde ayrılma-bireyleşmenin rolü üzerine çok önemli çalışmaları.

 

Spitz’in, Mahler’in ve Bowlby’nin yetişkin analizlerinden meydana getirilen yeniden yapılandırmalardan ziyade gelişimin önemli safhalarının doğrudan gözlemlerinin dikkatli bir şekilde planlanmasına dayanan çalışmaları (Spitz ve Mahler normal üzerine çalışırken Bowlby patoloji üzerine çalışmıştı), psikanalitik araştırmalarının ilerleyişinde göze çarpar.

 

Aşağıda, bu çalışmanın düşüncelerim üzerindeki en önemli etkisine, onu anlayışımı ifade ederek işaret ediyorum.

 

Teorinin kalbinde, Borderline hastasında ayrılmanın normal bir gelişim deneyimi gibi değil de, tam tersine, ölümle yapılan gerçek bir randevu gibi deneyimlenmesine neden olan çok yoğun hisleri icap ettirdiği yatıyor. Bu hislere karşı savunma yapabilmek için borderline hastası anne figürüne yapışıyor ve böylece ayrılma-bireyleşmeden bağımsızlık gelişim safhasına normal bir ilerleme yapmayı başaramıyor.

Devamı için tıklayınız