Bilişsel-Gelişimsel Terapide Hipnozun Kullanımı
E. Thomas Dowd Bilişsel terapi, nispeten yeni olmasına karşın, önemli bir gelişme kaydetti. Başlangıçta Albert Ellis, Aaron Beck ve Donald Meichenbaum tarafından psikolojik bozuklukların temelini oluşturduğu düşünülen çarpık düşünce yapılarını tanımlama ve değiştirme yolu olarak geliştirilen bilişsel terapi, artık oldukça esnek ve çok yönlü bir tedavi prosedürleri koleksiyonu halini aldı. Ellis, Beck ve Meichenbaum muhtemelen kendi kişiliklerinden ve teorilerinden kaynaklanan kendilerine ait metotlara sahip olmalarına rağmen, yaklaşımlarında ortak olan dört temel varsayım vardır. Birincisi, psikolojik bozuklukların yetiler, kendini beğenmişlik veya davranış ile ilgili bir olumsuz otomatik düşünceler kümesi ile ilişkili olduğunu varsaydılar. Bu otomatik düşünceler (bilişler), her zaman var olmasa da, strese yol açan durumlarda etkin hale gelecekti. İkincisi, bu olumsuz otomatik düşüncelerin yapısal anlamda nispeten geçmişe ilişkin değerlerinin olmadığı varsayıldı. Bireylerin şu an düşündükleri ile terapiste söylediklerinin geçmiştekilerden daha önemli olduğu değerlendirildi. Benzer şekilde, bu olumsuz otomatik düşüncelerin niçin var olduğuyla çok az ilgilendiler; onlara göre şu an için bunları değiştirmeye yoğunlaşmak yeterliydi. Duygusal huzur ancak bu şekilde elde edilirdi. Üçüncüsü, her sistem bir şekilde farklı prosedürlere vurgu yapsa da, temel vurgu olumsuz otomatik düşünceleri önlemeye yönelikti. Her teorisyen, yine kişisel tarzın en az teori kadar temelde durduğu, farklı bir engelleme süreci kullandı. Ellis doğrudan tartışmaya güveniyor, Beck karşıt delilin sunumunu kullanıyor, Meichenbaum ise yeni başa çıkma stratejileri geliştiriyordu. Dördüncüsü, olumsuz otomatik düşüncelerin, en azından terapistten gelen yardımla, bilince açık olduğuna ilişkin bir varsayım mevcuttu. Ulaşılamaz otomatik düşünceler kavramı (yani duyguların bastırılması) daha önceleri davranış terapisinin öncüleri tarafından bilişsel terapiden çıkarılmıştı. Görüldüğü gibi bu varsayımlar psikoanalitik düşünceye karşı bir reaksiyon olduğunu ortaya koyuyor. Yakın bir geçmişte Dowd (henüz baskıda olan kitabında) bilişsel terapilerin evrimini anlattı ve şimdiye kadar bilişsel ve davranışsal terapi literatüründen uzaklaştırılan belli psikodinamik kavramların geri döndüğüne dikkat çekti. Bunların içinde geçmiş olayların süregelen etkisi, insan gelişiminde anne-baba gibi ilk bakıcıların oynadığı önemli rol, temel şemaların gelişiminde insan bilgisinin yapısal doğası ve bilinçdışı bilginin insanın otomatik düşüncesindeki rolü yer alıyor. Dowd ve Courchaine (1996) bilinçdışı bilginin ve örtülü öğrenmenin çalışma biçimini ve bilişsel terapinin uygulanışı için kaçınılmaz sonuçlarını ortaya koydu. Toparlarsak, bu olaylar insanın otomatik düşüncesi ve bilme süreçlerinin aşamalı yapısal gelişiminin, daha önce ihmal edilen, önemini, yani bilişsel-gelişimsel modeli öne çıkarmaktadır. Bilişsel–gelişimsel yaklaşımda, bilişsel faaliyet bireylerin zaman içinde çevreleriyle sürekli etkileşimleri yoluyla aşamalı olarak oluşmuş ve farklılaşmış olarak kabul edilir. Bu etkileşimler sayesinde, şemalar denilen düzenli bilgi yapıları, anlamı sağlayan ve düzenleyen bilinçdışı kurallar ve sürmekte olan deneyim için bir tür tutarlılık oluşur. Şemalar yaşamın başlangıcındaki ilk önemli insanlar ve olaylar tarafından şekillenirler. Şekillendikten sonra oldukça somut olandan oldukça soyut olana doğru hiyerarşik bir sırayla düzenlenirler ve genellikle gelen duyum verilerini varolan şema ile tutarlı bir biçimde kısıtlama ve sevk etme yönünde hareket ederler. Fakat bazen gelen bilgiler o denli güçlü ve o denli şemayla tutarsızdır ki şema değişimi hemen hemen zorunlu hale gelir ve bu da derin psikolojik değişim ve bazen de düzensizlik ile sonuçlanır. Dikkat edilmelidir ki bu kavramlar Jean Piaget’nin asimilasyon-uyum (assimilation-accommodation) kavramının yanı sıra Vittorio Guidano’nun (1987) kişisel bilişsel organizasyon (PC Org) kavramı ile de tutarlıdır. Görüldüğü gibi şemalar veya düzenleyici bilişsel kurallar insan faaliyetinin yönetici etmenleridir. Bunlar aşamalı olarak daha düzenli oldukça ve yapısal olarak farklılaştıkça, yeni duyuml verilerinin varolan bilişsel kategorilere uygun olarak yorumlanmasını gittikçe artan oranda kısıtlarlar. Buradan da insanların yeni olayları daha önce bildikleri ve inandıkları ile yorumlama eğiliminde oldukları önermesi çıkıyor. Aslında, insanlar şemaya uymayan olayları hiçbir surette farkedemeyebilirler de! Karşılıklı biçimde, bu yorumlamalar varolan şemayı destekleyici yeni bilgiler sağlarlar. Varolan bilişsel yapı sadece yinelenen ve etkili uyumsuzluk hallerine karşı koyamayabilir ve bu durum da çoğu kez önemli psikolojik bozukluğa mal olur. Böylelikle, şemalar devam eden anlam duyumunu ve kişisel kimliği koruyan tutucu bilişsel yapılar olarak görev yaparlar. Çok kez, belki de çoğu kez, bilişsel faaliyet doğada, açık değil, bilinçdışı veya örtülüdür. Bilinçdışı bilgi daha zengin ve daha detaylı olduğundan, terapistin yardımı olsa bile, sözlü yöntemlerle ona kolayca ulaşılamaz. Sözlü psikoterapiler çoğunlukla açık ve kesin bilgi ile kullanılmak için geliştirilmiştir ve ancak bu bilgi ile en iyi biçimde çalışırlar. Oysaki bilinçdışı veya örtülü bilgiye ulaşmak daha zor olduğu gibi onu değiştirmek de daha güçtür. Bu iki otomatik düşünce süreci birbirinin zıttı kutuplar olarak değil birbirini tamamlayan sabit etkileşimdeki süreçler olarak görülmelidir. Her ikisi de yaşam süresince ayrıntılı ve farklılaşmış bir hale gelir. Yukarıdaki tartışmadan çeşitli sonuçlar çıkmaktadır. İlk olarak, bilinçdışı bilginin ve örtülü öğrenmenin değişimi en iyi şekilde sözlü yöntemin dışındaki yöntemlerle sağlanabilir. Sözlü olmayan terapiler imajinasyon (hayal) çalışması, duygusal işleyiş, beden terapileri ve hipnotik (karşıt) koşullamayı içerir. Bu tür bilinçdışı bilgi aslında kesin bilgiden daha zengin ve daha detaylı olduğu kadar ulaşılması da daha güçtür. Ayrıca bu sözlü olmayan teknikler özellikle bilişsel-gelişimsel terapide önemli yer tutarlar. İkincisi, insanın psikolojik faaliyetinin rahatsız edici yan ürünlerinden biri olmayan direnç (resistance), bilişsel işleyişin gerekli bir yönünü göstermektedir. Dowd (1993a) bir direnç şekli olan tepki (reactance) nin bireyden bireye farklılık gösteren ve değişken araçlı bir terapötik süreç ve sonuç olduğuna dair birtakım deliller ortaya koydu. Tepkili bireylerin özgür, bağımsız ve egemen olma ihtimalleri daha fazla olduğundan terapiye alınmaları daha zordur. Terapistin ardışık direktiflerine direnebilirler. Daha çok seans kaçırabilir ve terapiyi daha erken sonlandırabilirler. Yine de, direnç, bilişsel sistemi psikolojik düzensizliğe ve temel kimlik ve kendilik kavramı yapılarının kaybolmasına neden olan çok hızlı değişimden korumak için gerekli olabilir. Önemli psikolojik değişikliklere karşı yavaş ve ölçülü yaklaşımı savunan terapötik önerme muhtemelen iyi kurulmuştu. Bu bilişsel dirençten dolayı küçük ve yinelenen adımlar büyük ve bir kez yapılan müdahalelerden daha etkili olabilir. Özellikle Eriksoncu hipnoterapistler hipnoterapötik metotların geçici (bypassing), boşaltıcı (discharging) veya yer değiştirici (displacing) dirençlerde daha faydalı olduğunu ileri sürmekteler. Üçüncüsü, doğrudan; kimlik, kendilik-kavramı ve bilinçdışı kuralların temel şemalarına yönelik olan müdahaleler, daha önemsiz davranışlara ve tavırlara yönelik olanlardan daha etkili olabilirler. Fakat burada iki sorun ortaya çıkıyor; temel şemaları belirleme ve onları değiştirecek müdahaleleri geliştirme. Bu bölüm her iki soruna yönelik hipnoterapötik metotlara odaklanıyor. TEMEL BİLİŞSEL ŞEMALARIN BELİRLENMESİ Şemalar, tam tanımıyla, bilinçdışı bilişsel yapılar olduklarından, terapist desteği olsa bile, bilince ulaşmaya kolayca izin vermezler. Gerçekten, danışanın veya hastanın önemli şema değişimine yönelik direnci, temel kimlik yapılarını korumak için, genellikle onların kolayca tespit edilmesini engeller. Yine de ısrar ve hasta veya hasta işbirliği ile şemalar belirlenebilir. Özellikle yararlı araçlardan birisi Jeffrey Young (1990) tarafından geliştirilen Şema Anketi (Schema Questionnaire) dir. Young otonomi (autonomy), bağlılık (connectedness), layıklık (worthyness) ve sınır ve standartlar (limits and standards) gibi dört alanda onbeş “Erken Dönem Uyumsuz Şeması (Early Maladaptive Schemata)” tesbit etti. Ayrıca, Young üç şema süreci de belirledi: şema muhafazası, şema iptali ve şema telafisi. Örneğin, sınırda kişilik bozukluğu olan danışanın veya hastanın, bağlılık alanının bir parçası olan terk edilme/kaybetme şeması (bireyin önemli şeyleri kaybetme ve duygusal olarak yalnız kalma korkusu) olabilir. Bu şema onu terk etmeye meyilli arkadaşlar seçerek muhafaza edilebilir, arkadaş çevresini dikkatli bir biçimde sınırlayarak iptal edilebilir ve varolan arkadaşlarıyla olan aşırı ilgi alanlarını değiştirerek telafi edilebilir. Şema Anketi’nin dışında bilişsel-gelişimsel hip¬no¬te¬ra¬pist¬le¬rin bilinçdışı bilgiyi tespit etmek için kullanabileceği başka metotlar da bulunmaktadır. Bunlardan birisi hipnotik transda güdümlü imajinasyonların kullanımıdır. Örneğin, sosyal iticilik (layıklık alanında) şemasına sahip görünen bir hastadan kendisini sosyal bir toplantıda yabancılarla sohbet ederken hayal etmesi istenebilir. Genellikle, oluşturulan imajinasyonun veya imajinasyonun seviyesi ne kadar yüksekse, bir ana şemanın kapısının tıklatılması ihtimali o kadar büyüktür. Böylece, şemalar hipnotik hayal boyunca tespit edilen duygudurumun şiddet miktarına göre hiyerarşik sıraya göre düzenlenebilir. Golden ve Friedberg (1986) hipnoterapide anımsatıcı hayal denilen ilgili bir teknik tanımladılar. Hastadan kendisi açısından stresli bir ortam tahayyül etmesi ve buna ilişkin düşünce ve duygulara odaklanması isteniyor. Örneğin, stresli bir iş ortamının imajinasyonu bir yetersizlik / başarısızlık şemasının (layıklık alanında) düşünce ve duygularını harekete geçirebilir. Kontrollü hayalin (hipnodrama) aksine, anımsatıcı hayal terapist tarafından yönetilmez. Erken dönem uyumsuz şemaları belirleme ve değerlendirmeye yönelik başka bir hipnotik teknik de yaş geriletmesidir. Yaş geriletmesi hipnotize olma ihtimali daha yüksek olan hastalar için en yararlı olduğu için, herkes için uygun olmayabilir. Fakat hipnotize olma ihtimali çok yüksek olmayan hastalar trans halindeyken geçmiş hatıraların kendiliğinden tekrar canlandırılmasından faydalanabilirler. Örneğin, zarar ve hastalık şemasına (otonomi alanında) hassasiyeti olan bir hasta özellikle hassas olduğu bir yaşa aşamalı olarak döndürülüp ortamı ayrıntılı olarak tasvir etmesi istenebilir, bu da terapiste hipotezini değerlendirmek için materyal sağlayacaktır. Geçmiş olayları gözden geçirirken, terapist hastaya trans halindeyken basitçe hayatında önemli bir rol oynadığına inandığı geçmişe ait olaylar veya insanları hayal etmesini isteyebilir. Özgür ilişkiye benzerlik açıkça görülmelidir. Çoğu kez, bu yaşamın ilk yıllarındaki olayların belirlenmesi bir kendiliğinden şema değerlendirmesi olayına başlamak için yeterli olabilir. Fakat en çok, hasta şemanın lehine ve aleyhine olan kanıtları incelerken, bu yaşamın ilk yıllarındaki şemaların değiştirilmesi mevcut gerçeklikle yinelenen bir karşılaştırma gerektirir. TEMEL BİLİŞSEL ŞEMALARIN DEĞİŞTİRİLMESİ Freeman ve çalışma arkadaşları (1990) ve ayrıca Young (1990) temel varsayımları ve temel şemaları değiştirmek için çeşitli müdahaleler tanımladılar. Hipnoterapötik metotlar bunların bazıları için özellikle yararlı olabilirler. Bu metotların önemli bir sınıfı zihinsel imajinasyon teknikleridir. Bunlar hipnoterapötik adaptasyonları ile birlikte aşağıda tartışılmaktadır. Değiştirme ve Başa Çıkma İmajinasyonu Birçok sıkıntılı hastalar problemli durumlarda otomatik işlev dışı hayaller görürler. Çoğu kez bu hayaller o kadar kısa sürelidir ki hastalar onların farkına nerdeyse hiç varmazlar. Hip¬noz bu hayalleri ortaya çıkarmak ve değiştirmek için ideal bir araçtır. Örneğin, topluluk içinde konuşma korkusu olan bir hastadan trans halinde kendisini bir meclisin önünde konuşurken hayal etmesi istenir, bu sırada korkusu da sorulur, daha sonra bu hayali yavaşça ve açıkça konuştuğu başka bir hayalle değiştirmesi istenir ve giderek azalan korkusu yine sorulur. Değiştirme ve başa çıkma imajinasyonu belki yaş ilerletmesi denilen teknikle daha sağlam kurulabilir. Yaş geriletmesi hastayı geçmiş bir olaya götürürken, yaş ilerletmesi hastayı varsayılan bir geleceğe veya gerçek bir olaya götürür. Hastaya trans halindeyken kendisini yakında gerçekleşeceğini bildiği bir topluluk huzurunda konuşma ortamına götürmesi ve açık ve etkili konuşan kendisinden emin birisi olduğunu hayal etmesi söylenebilir. Hipnoterapist hastanın ima¬ji¬nas¬yo¬nu¬nu şu şekilde yönlendirebilir. Sizden kendinizi emin adımlarla ve sorumluluk duygusuyla yavaşça bir podyuma doğru yürürken hayal etmenizi istiyorum. Konuyu iyi bildiğinizi biliyorsunuz, doğru mu? Seyircilerin sizi dinlemek için can attıklarını görüyorsunuz. Konuşmaya başladığınızda bir anlık bir endişe duyuyorsunuz – fakat kendinize konuya hâkim olduğunuzu hatırlatıyorsunuz. Ayrıca kendinize hiç olmadığı kadar yavaş konuşmanız ve sık sık duraklamanız gerektiğini hatırlatıyorsunuz, biliyorsunuz ki bu şekilde seyirciler sizi daha iyi anlayacaktır. Ve konuştukça kendinize güveniniz artıyor – ve kendinize güveniniz arttıkça daha iyi konuşuyor ve anksiyetenizin yavaş yavaş azaldığını hissediyorsunuz. Duyarsızlaştırma ve Aydınlatma İmajinasyonu Sistematik duyarsızlaştırma ve aydınlatma birçok yönden hipnotik tekniklerdir. Sadece hastanın trans halinde birçok kez rahatlaması değil, ayrıca terapist tarafından tasarlanıp uygulanan hiyerarşiler de hipnotik rutinlere çok benzemektedir. Temel olarak, kullanılan gerekçeler açısından ve duyarsızlaştırma ve aydınlatmanın amaçlarının daha sınırlı olması bakımından birbirlerinden ayrılırlar. Bu teknikleri hipnoza uyarlamak için, gerekli olan tek şey prosedürü hipnoz açısından tekrar tanımlamak ve anksiyete azalmasının daha niyetli biçimde olacağını varsaymaktır. Bilişsel Prova Burada hasta kendisini seçtiği bir konuda farklı ve daha uyumlu bir şekilde davranırken hayal eder. Örneğin, bir bayandan randevu isterken daha açık seçik olmayı isteyebilir. Göstermek istediği yeni davranışı belirledikten sonra, hasta, hipnotik bir transta, kendisinin randevu isterken bu şekilde davrandığını hayal edebilir. Ayrıca, kendisinden bu yeni davranışın ona hissettirdiklerini gözlemlemesi ve belirlemesi ve daha sonra bu durumu gerçek randevu olaylarında hissettiği olağan duygularla karşılaştırmasını isteyebilir. Hipnotik rutin şu şekilde yapılandırılabilir: Karen’e doğru yürüdüğünüzü hayal edin, karşısında dimdik duruyorsunuz ve gözlerinin içine bakıyorsunuz ve ona Cumartesi gecesi dansa gitmeyi teklif ediyorsunuz. Tepkisini gözlemleyin ve neler hissettiğinize dikkat edin. Şimdi bu durumu yapmak istediğiniz farklı seçeneklerle kafanızda tekrar canlandırın, olması gerektiği gibi olduğuna emin olana kadar bunu sürdürün. Young (1990) şemaları değiştirmek için dört tür müdahale tanımladı: duygusal teknikler, kişilerarası teknikler, bilişsel teknikler ve davranışsal teknikler. Hipnoterapi özellikle birinci alanda yararlı olabilir; aslında, Young’a göre şema odaklı bilişsel terapi sadece çocukluktan gelen sorunlara daha fazla odaklanarak belirlenemez, ayrıca duygusal teknikleri daha çok kullanır. Hayali Diyaloglar Yaratma Bu teknik, hastanın hayatında daha önce yer almış önemli bir kişi ile diyalog yaratmak için kullanılabilir. Young (1990) diyaloğun hastanın gözleri kapalı olarak uygulanmasını tavsiye ediyor; bu sadece hipnotik transtaki diyaloğu uygulamadan önceki küçük bir adımdır. Hastalar isterse kendilerini isterlerse önemli kişiyi canlandırabilirler veya ikisi arasında gidip gelebilirler veya iki bireyden birinin rolünü terapist oynayabilir. Hastadan, normalde yaptığı gibi değil, yapmak istediği gibi cevaplar vermesi istenir. Örneğin, bir keresinde bir hastam olmuştu, kendisi, büyükbabasına (onun hayatındaki önemli bir kişi) bir hoşçakal bile diyemeden adam aniden ölmüş. Bir transta onun varlığını hayal edebildi ve ona daha önce hiç yapmadığı bir şekilde veda etti. Hipnotik rutin şöyle bir şeydi: Şimdi büyükbabanızı yaşarken olduğu gibi karşınızda dururken hayal edin. Orada olduğunu biliyorsunuz, fakat orada çok fazla kalmayacağını da biliyorsunuz. Ona sizin için ne kadar önemli olduğunu, onu ne kadar sevdiğinizi ve ne kadar özleyeceğinizi söyleyin. Bu rutinin ve varyasyonlarının birkaç kez tekrarından sonra, hasta kendisini çok rahatlamış hissettiğini bildirdi ve sonunda bu önemli ölüme bir nihayet vermeyi başardı. Duygusal Katarsis (Boşalım) Gestalt terapistleri, bitmemiş duygusal işten doğan ıstırabı azaltacak olan boşalma duygudurumunun önemini uzun uzun vurgulamışlardır. Fakat bu, çoğu kez olumsuz olan duygudurumun ifade edilmesi güçlü duygudurumların ifadesine karşı olan kültürel ve ailevi yapılar tarafından engellenebilir. Hipnoz, bu tür ifadelerin direncini azaltarak, hastanın şimdiye kadar kendisine yasaklanan şeyleri ifade etmesine izin verebilir. Örneğin, babasına olan sinirini ifade edememiş (çözememiş) olan bir hasta trans halindeyken babasıyla konuşmaya teşvik edilebilir. Hipnotik katarsis (boşalım) geçici bir rahatlık sağlasa da, o sinirin mevcut realitesi ve çözümüne yönelik davranışsal aşamaların birlikte ele alınmasına dair müteakip tartışmanın olacağı önemlidir, öyle ki olumsuz duygudurumun ifadesi desteklenmesin. Olumsuz duygudurumun ifade edilmesini teşvik etmek, katartik prensibi ile duygudurumun gelecekte azalmasını değil, destekleme prensibi ile artmasını sağlar. Yaş Geriletmesi ve Geçmiş Anıların Gözden Geçirilmesi Yaş geriletmesi temel bilişsel şemaları belirlemenin yanısıra onları değiştirmek için de kullanılabilir. Daha önce belirtildiği gibi, yaş geriletmesi ile tespit edilen temel bilişsel şemalar, hipnotik yollar dışında bugünün şartları ve realitesi ışığında tekrar değerlendirilebilir. Fakat bir temel şemanın tekrar değerlendirilmesi hipnotik olarak da başlatılabilir. Dowd (1992) bunun nasıl yapılabileceğinin örneğini vermiştir. Dowd hipnoterapiyi aşırı karanlık korkusu olan bir hastada kullandı. Yaş geriletmesi yoluyla, hastadan sorunu için önemli olan bir aya veya yıla geldiğinde geriye gitmeyi bırakmasını isteyerek, hastanın üç yaşındaki korkusuna uzandı. Ardından hastanın çocukluğuna ait duygu ve düşüncelerini bir yetişkin bağlamında tekrar yapılandırmak için aşağıdaki hipnotik rutini kullandı: Gençler, küçük ve zayıf olduklarından, daha büyük insanlar çok daha fazla güçlü göründüklerinden kendilerini çaresiz ve korkak hissederler…belki siz de böyle hissediyorsunuz…Yaşımız arttıkça daha büyük, daha güçlü ve daha kuvvetli oluruz. Fakat çoğu kez, eski korku duygularımız kalıcı olur; belki siz de böyle hissediyorsunuz. Bazen, en sonunda büyüyüp bir zamanlar bize çok büyük ve önemli görünen kişi kadar olduğumuzun farkına bile varmayız, öyle değil mi? Yine de hala korkak ve çaresiz bir çocuk gibi hissederiz… Fakat yetişkinler olarak çocukların korktukları şeylerden korkmamamız gerekir. Bu hipnotik rutin yinelendikçe ve aşama aşama detaylandırıldıkça, bu son cümle bir nakarat gibi kullanılır. Yaş geriletmesinin ve geçmiş anıların gözden geçirilmesinin diğer örnekleri Dowd (1996) ve Smith (1996)’in çalışmalarında görülebilir. Dowd, çalışmasında, ana-baba ilişkilerinin bilinçdışı otomatik düşüncesini tekrar yapılandırmak ve hastanın sorunu hakkındaki yeni örtülü öğrenme ile meşgul olmasını sağlamak için Erikson tarzına benzer bir hipnotik rutin kullandı. Smith’in çalışmasında ise, yaş geriletmesi çeşitli travmatik olaylar hakkındaki yaşamın ilk yıllarındaki anılarını açığa çıkartmak için kullanıldı ve bu olaylardan daha sonra hipnoz yöntemi kullanılmaksızın güçlü bilişsel şemaları değerlendirmede yararlanıldı. Geçmiş Anıların Değiştirilmesi Son zamanlarda geçmiş anıların doğruluğu hakkında, özellikle cinsel tecavüz alanında çok yoğun tartışmalar yapılmaktadır. Fakat ne tür anıların değişip hangilerinin değişmeyeceği çok belirgin olmamasına rağmen, anıların zaman geçtikçe, çoğunlukla kendilik-yükseltici yönde değişmesi olasıdır. Bunun için savaş gazilerinin ayrıntılı savaş anılarında yıllar geçtikçe kendilerini hareketin merkezine daha fazla koymaya başladıklarını hatırlamak yeterli olur. Fleming ve çalışma arkadaşları (1992) anının subjektif deneyimini manipüle eden üç değişken olduğunu gösteren deliller sundular: bağlam, dikkat ve olayın hatırlanma sayısı. Bağlam hastanın asıl öğrenmenin gerçekleştiği ortamlara benzer ortamlarda daha iyi öğrenebileceğini veya hatırlayabileceğini gösteriyor. Dikkat anının dikkatin bölünmesi veya odaklanması durumlarında farklı farklı olduğunu gösteriyor. Olayın hatırlanma sayısı daha sıklıkla hatıra gelen olayların daha az anımsandığını fakat daha tanıdık, ayrıntılı ve belirgin olduğunu gösteriyor. Bilişsel-gelişimsel hipnoterapinin uygulanması için önemli çıkarımlar bulunmaktadır. Birincisi, hastaları erken bir zamana götürmek için yaş geriletmesini kullanarak, önemli bilgilerin hatırlanması bağlamsal benzerlik sayesinde arttırılabilir. Ayrıca yeni öğrenmeler de böylelikle arttırılabilir. İkincisi, yaygın olarak Eriksoncu hipnoterapide yapıldığı gibi, bölünmüş dikkati kullanmak, hastalar hipnotik mesajın kaynağını terapistten ziyade kendilerine atfettikleri için, direncin azalmasına sebep olabilir. Araştırmalar ayrıca gösterdi ki deneycinin verdiği mesajlar hatırlanan olaylar gibi çokça tecrübe edilsin diye, hipnoz bunların hatırlanmasını etkileyebilir. Bu, özellikle hipnotize edilebilme ihitimali daha yüksek olan denekler için telaffuz edilen bir fenomendir. Üçüncüsü, hastaların anıları terapistler tarafından, hipnotik bir transta, önemli olayların yinelenerek hatırlanması yöntemini kullanarak şekillendirilebileceğinden, “yineleme prensibi” özellikle önemli olabilir. Örneğin, kendisinin de ihmalkarlık sonucu sorumlu olduğu bir tecavüzü hatırlayan bir hastanın, terapistin belki de onun bundan sorumlu olmadığı ve herhangi bir katkısının bulunmadığını hatırlatmak için terapist tarafından yönlendirilerek olayı tekrar tekrar hatırlaması yoluyla kendisini suçlama duygusunu azaltmasına yardımcı olunabilir. Bu teknik zaten gittikçe birçok psikoterapi söyleşilerinin ve hatta sıradan sohbetlerin temelini oluşturmaya başladı (tabi pek olumlu bir doğrultu da değil!). Fakat psikolojik açıdan sağlıklı yöntemlerle anıyı şekillendirmek için hipnotik tavsiyelerin ihtiyatlı bir tarzda kullanımıyla bu tekniği geliştirmek mümkündür. Alloy ve Abramson’un (1988) belirttiği gibi, depresif hastalar olayları depresif olmayanlardan daha realistik olarak algılayabilir ve kendilik-yükseltici bilişsel önyargılar depresyonla daha az bağdaştırılabilir. Biraz bilişsel çarpıtma sağlıklı olabilir! Hipnotik (Karşıt) Koşullama Koşullama veya karşıt koşullama, uzun zamandır terapötik araçların bir parçasıdır. Başlangıçta bir davranışsal teknik olarak gelişmiş olsa da, bilişsel terapi literatürüne gizli duyarlılaştırma ve koşullama olarak girdi. Tekniğin özü, stresli bir durumun genellikle relakzasyon (rahatlama) gibi zıddı bir tepki ile eşleştirilmesidir. Psikolojik açıdan acı veren erken yaşanmış bir olay veya durum, hipnoterapötik varyantında, hasta trans halinde iken kendisine hatırlatılır, daha sonra transla bağdaşan bir relakzasyon ile eşleştirilir. Hipnotik trans relakzasyon gerektirmese de, hipnotik karşıt koşullamada sorunlu imaj hatırlatılmadan önce hastanın iyice rahatladığından emin olmak özellikle önemlidir. Örneğin, aşırı sinirli patronuyla başı belada olan bir hastadan patronunun ona, yaptığı bir hatadan ötürü, bağırırken görüntüsünü hatırlaması istenir. Daha sonra, zihninde bu görüntüyü geliştirirken yavaş yavaş rahatlaması istenerek transa geçirilir. Daha sonra, gelişimsel olarak, bu görüntü yaşamın ilk yıllarındaki sinirli anne-baba veya başka bir önemli bakıcı ile yaşanan olası güçlüklerle bağdaştırılabilir. Bu yaklaşım ve birçok standard imaj, Kroger ve Fetzler (1976) tarafından bol bol tarif edilmektedir. BİR UYARI Değinilmesi gereken bir konu daha var. Bu bölümdeki örnekler ve hipnoterapi ile ilgili diğer yazılar okuyucuya bir seanslık hipnoz müdahalelerinin hastanın sorununu çözmek için yeterli olduğu izlenimini verebilir. Diğer bütün psikoterapötik müdahalelerde olduğu gibi hipnoterapi de birkaç belki de birçok seansta aynı şeyleri tekrarlamayı gerektirir. İyice yerleşmiş şemalar kolayca hiçbir müdahaleye boyun eğmez! Dolayısıyla, hipnoterapistin, özellikle bilişsel-gelişimsel bir yaklaşımı takib eden bir hipnoterapistin, birbirini takip eden görüşmelerde aynı rutinleri kullanmaya hazır olması çok önemlidir. Bunu yaparken rutinleri, hem kendisi hem de hasta açısından sıkıcı olmaması için, gerektiği gibi değiştirmelidir. Hipnozun bilişsel-gelişimsel terapiye kazandıracağı çok şey vardır. Potansiyel olarak, direnci azaltarak veya değiştirerek temel gizli şemalara ulaşmaya yardımcı olabilir. Hastaların hala mevcut otomatik düşünce ve davranışlarında önemli bir rolü olan yaşamlarının ilk yıllarındaki anılarına erişmelerine ve onları tekrar biçimlendirmelerine yardımcı olabilir. İfade edilen direnci azaltıcı yöntemlerle, varolan bilişsel şemalara güçlü çıkışlar sağlayabilir. Son olarak, hastalara ve başkalarına birçok problemle başa çıkarken kullanabilecekleri önemli bir kendini kontrol etme stratejisi sağlayabilir. REFERANSLAR Alloy, L. B. ve Abramson, L.Y. (1988). Depressive realism: four theoretical perspectives. Cognitive Processes in Depression kitabında, ed. L. B. Alloy. New York: Guilford. Beck, A.T. Cognitive models of depression. Journal of Cognitive Psychotherapy: An International Quarterly 1:5–38. Cautela, J.R. (1975). Covert conditioning in hypnotherapy. International Journal of Clinical and Experimental Hypnosis 23: 15–27. Dowd, E.T. (1992). Hypnotherapy. Comprehensive Casebook of Cognitive Therapy kitabında, ed. A. Freeman ve F. M. Dattilo, s. 277–283. new York: Plenum. ------- (1993a). Motivational and personality correlates of psychological reactance and implications for cognitive therapy. Psicologia Conductual 1:131–140. -------- (1993b). Cognitive-developmental hypnotherapy. Handbook of Clinical Hypnosis kitabında, ed. J.W. Rhue, S.J. Lynn ve I. Kirsch, s. 215–232. washington, DC: American Psychological Association. --------(baskıda). La evolucion de las psicoterapias cognitivas (The evolution of the cognitive therapies). Manual de psicoterapias cognitivas: Estada de la cuestion y proceso terapeutico (Handbook of cognitive psychotherapies), ed. I. Caro. Barcelona: Editorial Paidos, S.A. Dowd, E.T. ve Courchaine, K.E. (1996). Implicit learning, tacit knowledge, and implications for stasis and change in cognitive psychotherapy. Journal of Cognitive Psychotherapy: An International Quarterly 10:163–180. Dowd, E.T. ve Pace, T.M. (1989). The relativity of reality: second order change in psychotherapy. Comprehensive Handbook of Cognitive Therapy, ed. A. Freeman, K.M. Simon, L. E. Beutler ve H. Arkowitz, s 213-226. New York: Plenum. Fleming, K., Heikkinen, R. ve Dowd, E.T. (1992). Cognitive therapy: the repair of memory. Journal of Cognitive Psychotherapy: An International Quarterly 6:155–173. Freeman, A., Pretzer, J., Fleming, B. ve Simon, K.M. (1990). Clinical Applications of Cognitive Therapy. New York: Plenum. Golden, W.L. ve Friedberg, F. (1989). Cognitive-behavioral hypnotherapy. Cognitive-Behavioral Approaches to Psychotherapy, ed. W. Dryden ve W. Golden, s. 290–319. london: Harper & Row. Guidano, V. F. (1987). Complexity of the Self. New York: Guilford. Kroger, W. S. ve Fetzler, W. D. (1976). Hypnosis and Behavior Modification: Imagery Conditioning. Philadelphia: Lippincott. Rosen, H. (1989). Piagetian theory and cognitive therapy. Comprehensive Handbook of Cognitive Therapy, ed. A. Freeman, K.M. Simon, L.E. Beutler ve H. Arkowitz, s. 189–212. New York: Plenum. Smith, W.H. (1996). When all else fails: hyonotic exploration of childhood trauma. Casebook of Clinical Hypnosis kitabında, ed. S.J. Lynn, I. Kirsch ve J.W. Rhue, s. 113–130. Washington, DC: American Psychological Association. Young, J. E. (1990). Cognitive Therapy for Personality Disorders: A Schema-Focused Approach. Sarasota, FL: Professional Resource Exchange.