Klinik Açıdan “Gözlemlenen Bebeğe” Bakış

Klinik Açıdan “Gözlemlenen Bebeğe” Bakış

  • 4.70

Klinik Açıdan “Gözlemlenen Bebeğe” Bakış

Daniel N. STERN

Bebeğin toplumsal organizasyonunda temel değişimleri açıklamak üzere odak noktasını güven ve otonomi gibi farklı klinik gelişimsel ödevlerden farklı kendilik hislerine kaydırmak suretiyle erken gelişim döneminde hassas evrelerin farklı türlerini araştırma imkânını yakaladık. Artık temel gelişimsel kaymalara yeni kendilik hislerinin ortaya çıkması eşlik ettiğinden dolayı her bir kendilik hissinin meydana geldiği evre hassas olarak nitelendirilebilir. Herbir kendilik hissi için bu oluşum evrelerinin ne derece önemli olduğu nihayetinde ucu açık deneysel bir mevzu olmayı sürdürmektedir. Ancak nörolojik ve davranış bilimleri bakış açılarından elde edilen kanıtlar ağırlıklı olarak ilk oluşum evresinin daha sonraki işlevler söz konusu olduğunda bunu takip eden evrelerden daha hassas olduğunu kanıtlamaktadır (Hofer 1980).

Bu bölümde her bir kendilik hissinin ortaya çıkışı esnasında görülen kimi şablonları ortaya koyacak ve bunların meydana geldiği ilk formun daha sonraki işlevlerde nasıl kritik öneme sahip olduğu üzerine düşüneceğiz. İlkin, birkaç uyarıda bulunmak gerekmektedir.

Bebeğin gelişimine klinik açıdan yaklaşıldığında, önceden yüksek risk teşkil eden bir araştırma grubu seçilmedikçe patolojiye rastlamak neredeyse mümkün değildir. Bunun yerine belli karakteristik şablonlar ve bunlara nazaran çeşitlilik gösteren kimi varyasyonlar mevcuttur; ancak herhangi bir normdan sapmanın daha sonra patolojiye sebebiyet vereceğini düşünmek için ciddi bir temel yoktur. Sapmalar bakıcıyla ilişkiye dairdir; bebeğin kendisinin normdan sapmış olduğu düşünülemez. Genellikle hangi varyasyonların daha sonra patolojiye sebebiyet verme ihtimalinin olduğu aşikâr değildir. Ayrıca her yeni yaşla beraber her şey farklı görünmekle beraber klinik açıdan her şey bir o kadar da aynıdır. Gelişimin istikametine yönelik bakış açısını büyüleyen de bu bakış açısını rahatsız eden de işte bu süreklilik/ süreksizlik arasındaki paradokstur.

İki, dört, altı, dokuz, on sekiz, yirmi dört ve yirmi altıncı aylarda kâh evde kâh laboratuvarda pek çok anne/bebek ikilisini kaydettik. Ne zaman bir ikilinin uzun vadeye yayılmış kasetini yeni veya deneyimli bir öğrenci grubuna göstersek (ileri ya da geriye doğru düzenli olarak), öğrenciler baştan beri benzer ve ayırt edilebilir biçimde iki bireyin kendi kişilerarası işlerini gördüğü hissine kapılmıştır. Aynı mevzular farklı yaşlarda farklı davranışlarla da olsa aynı genelleşmiş biçimlerde halledilmektedir. Bu klinik mevzularda etkileşim “hissi” hatta etkileşimin konusu süreklilik göstermektedir; ancak toplumsal bir kişi olarak bebek her noktada farklı biçimde organize olmuş gibi görünmektedir[1].

İşte bu izlenimler sayesinde odak noktamızı gelişimsel ödevlerden kendilik hissine kaydırıyoruz. Böylece klinik açıdan daha sonraki işlevler üzerinde mühim etkileri olduğu görülen her bir kendilik hissi sahasında yaşanan kendilik deneyimi şablonlarının ortaya çıkmasına vurgu yapacağız.

Şablonlarda süreklilik bulma ve bunları potansiyel patolojilerle ilişkilendirme sorunu son derece gerçektir. Bu sorunlar yakın zamanlı bağlanma araştırmaları tarihinde çok güzel bir biçimde örneklendirilmektedir. İlkin, bağlanma, belli bir yaşamsal evrenin belli bir gelişimsel ödevi olarak görülmüştür (Bowlby 1958, 1960; Ainsworth 1969). “İlişkinin niteliğinin” –yani bağlanmanın- ilk anne/bebek bağının ötesine geçtiği ve çocukluk boyunca geliştiği; anne kadar akranlara da uygulanabilir olduğu ortaya çıkmıştır. Aslında bu yaşam boyu süregiden bir mevzudur. Soru, bağlanma şablonlarının sürekliliğinin nasıl keşfedileceğidir. Bağlanma bakış, ses, uzaklık gibi küçük davranışlarla ölçüldüğünde, yaş ilerledikçe bağlanma biçiminin niteliğinde çok az süreklilik varmış gibi görünmektedir. Ancak araştırmacılar bebek bağlanmasının türü gibi –güvenli (B türü bağlanma), kaygılı/kaçınmacı (A türü) ve kaygılı/ dirençli (C türü bağlanma) (Ainsworth ve ark. 1978)-daha evrensel ve niteliksel bir ölçüte başvurduklarında süreklilik çalışmalarında belli bir ilerleme yaşanmıştır.

 
[1] Süreklilik hissi kişilerin bir noktadan diğerine fiziksel olarak aynı görünmesi gerçeği sayesinde daha da pekişmektedir. Ancak, bebeğin doğumunun ardından ilk yıl boyunca yeni kimliklerini bulmaya çalışan annelerin büyük bir çoğunluğunun saç kesimlerinin muazzam değişimler geçirdiği ve her ziyarette son derece farklı göründükleri dikkatimizi çekmiştir.

Devamı için tıklayınız