Hipnoz ve Anıların Çağrımı:

Hipnoz ve Anıların Çağrımı:

  • 4.70

Hipnoz ve Anıların Çağrımı:  Kanıtlara Dayalı Uygulama KEVIN M. McCONLEY New South Wales Üniversitesi, Avustralya Çeviren: Dr. Kemal Nuri Özerkan GİRİŞ Anılar, yanılgısız, yanılgılı, eksik veya yönlendirmeye müsait olabilir. Bazen detaylı ve kesin, bazen de bölük pörçük ve belirsiz olabilir. İnsanlar, bazen unuttukları şeyleri hatırlar ve bazen de hiç olmamış şeyleri olmuş gibi zihinlerinde yaratırlar. Anıların, idrak yeteneği ve toplumsal olaylardan etkilendiğini biliyoruz ve bu etkilenme; şifreleme, depolama veya geri çağırma süreçlerinde yaşanabilir. Bartlett’in (1932–1995) iddia ettiği gibi: “Hatırlamak, çok sayıda sabit, cansız ve bölük pörçük izlerin yeniden uyarılması değildir. Bu, kurgusal bir yapılandırma ya da yeni bir yapılandırmadır ve bu yapı, organize bir bütünlük içinde geçmiş tepkilerimizin veya deneyimlerimizin oluşturduğu tutumlarımızla ilintilidir. (s.213) Klinik ortamlarda, bildirilen anıların çoğu, genelde otobiyografik özellik taşımaktadır. Yani, genelde bireyin hayatında önemli bir rol oynayan olayı veya deneyimleri içerir. Eğer bu anıları anlamak istiyorsak, otobiyografik anımsamanın amaçlarını, süreçlerini ve sonuçlarını dikkate almak ve ilgili anımsamayı ait olduğu biyolojik, duygusal, kişisel, sosyo-kültürel veya tarihsel bağlama iliştirmemiz gerekir ( Bruner & Feldman, 1996; Hirst & Manier, 1996; Rubin, 1996). Başka bir deyişle, geçmiş deneyimlerin anımsanması, yaşamın büyük bir parçasını oluşturmaktadır ve bireyin yaşamındaki değişiklikler, anımsama değişikliklerine bağlanabilir (Fivush, Haden & Reese, 1996; Niesser & Fivush, 1994). Bireysel yaşamları toplumsal bağlamda incelerken, anıların insan deneyimleri üzerindeki kritik konumunu yadsıyamayız ve klinik bildirilen anılarda, hipnozun etkisini değerlendirirken bu noktayı mutlaka göz önünde bulundurmalıyız. (McConkey, 1995). Klinik ortamlarda çağrılan anılar üzerinde çok yoğun tartışmalar yapılmıştır (örn., Freyd, 1996; Herman 1992; Loftus & Ketcham, 1994; Lynn & McConkey 1998, McConkey & Sheenan, 1995; Ofshe & Watters, 1994; Pezdek & Banks, 1996; Pope & Brown, 1996; Schacter, 1996; Spanos, 1996; Terr, 1994; Yapko, 1994) ve ben de daha önce bu tip anılarından bahsetmemiş kişilerin, çocukluğunda yetişkinler tarafından tacize uğradığı anılarını anımsayan bildirimlerine odaklanırım. Bu tarz kayıtların, bastırılmış gerçek anıların terapötik olarak ortaya çıkarılmasını içerdiği tartışmaya açıktır (Briere & Conte, 1993; Courtois, 1992; Freyd, 1994; Herman & Schatzow, 1987; Olio, 1989; Pope, 1996; William, 1994, 1995). Ancak bu tarz ka-yıtların, sahte anı türetilmesini içerdiği de tartışılmaktadır (Brenneis, 1994; Gary & Loftus, 1994; Linsday & Read, 1994; Loftus, 1993; Lynn & Nash, 1994; Ofshe & Singer, 1994). Sonuçta, çocukluk tacizi anılarını içeren konularda, dengeli ve pratik bir konuma ulaşmanın zorlukları vardır. Yine de, hastalarla, profesyonel açıdan savunulabilir ve terapi anlamında faydalı olabilir bir şekilde, çalışmak önemlidir. Buna yardımcı olmak için (a) anılar, bastırma ve sonradan anımsanan anılar (b) hipnoz ve hafıza ve (c) delile dayalı uygulama rehberi, konularında yorumlarda bulunacağım. ANI, BASTIRIM ve SONRADAN ANIMSANAN ANILAR Anının telkin, olay sonrası bilgilenme ve kaynak karışımı gibi etkilere çok açık olduğu yönünde kapsamlı deliller bulunmaktadır. ( Belli & Loftus, 1996; Brainerd & Reyna, 1996; Conway, Collins, Gathercole & Anderson, 1996; Hyman & Pentland, 1996; McDermott, 1996; Mitchell & Zaragoza, 1996; Payne, Elie, Blackwell & Neuschatz, 1996; Read, 1996; Roediger, Jacoby & McDermott, 1996; Zaragoza & Mitchell, 1996). Örneğin, Zaragoza & Mitchell (1996) süjelere bir soygun videosu gösterdi ve sonra da yönlendirici telkinler içeren sorular sordular, bazılarına bu soruları tekrar tekrar sordular; sonra telkinlerin kaynağına ulaşmak için anılarını test ettiler. Zaragoza & Mitchell (1996), tek bir defa telkinli soruyla karşılaşan süjelere kıyasla, ısrarla videonun bazı kısımları üzerine telkin edilen süjelerin, ilgili olayları kendilerine daha çok güvenerek anımsadığını ve telkin edilen olaylara tanık olduklarını bile iddia edecek duruma geldiklerini belirttiler. Bu tip bulguların sürekliliği ve güvenilirliğine rağmen, bazı kişiler, bu laboratuar araştırmalarında, çağrılan anılar hakkındaki tartışmalarla bir ilgisi olmadığını ifade ederek, bunları reddetmiştir. Örneğin, Freyd & Gleaves, (1996; Kristiansen, Felton & Hovdestad, 1996; Van der Kolk, 1994; karşı görüş Roediger & McDermott, 1996) masum ve suni telkinlerle uyarılmış bir anı hakkında yapılan laboratuar araştırmalarının, ağır travmatik olayların hafızaya depolanması süreci hakkında, hiçbir şey ifade etmeyeceğini savunuyordu. Esasında, anının işlenmeye uygun olmasının, çocuklukta yaşanan taciz olaylarının mutlaka uydurma olduğu anlamına gelmediğini de vurgulamak gerekir; sadece, kesin doğru olmayabileceği anlamına gelir. Ancak, çeşitli klinik gözlemlerde ve kişisel deneyimlerde, bazı süjelerin hoş olmayan anılardan kaçındığı veya farkında olmadığı bilinmektedir (Martinez-Taboas, 1996) ve bu tip anılar çeşitli idrak ve toplumsal faktörlerden etkilenebilir (Loftus, 1993). Kısaca, travmatik ile travmatik olmayan olayların hafızaya depolanmasının farklı psikolojik prensipleri izlediği iddiasının ciddi bir nedenselliği veya kanıtı bulunmamaktadır (Kihlstrom, 1994, 1995); aynı şekilde anı, hipnoz olsun veya olmasın aynı prensipleri izlemelidir (Kihlstrom & Barnhardt, 1993). Ancak biyolojik seviyede, bir travma anında salgısı artan hormonlar nedeniyle yaşanan olayın hafızaya daha yoğun ve kapsamlı bir şekilde işlenmesi mümkündür (Cahill, Prins, Weber & McGaugh, 1994; karşı görüş Bremner, Krystal, Charney & Southwick, 1996). Bunun yanı sıra, zaman içinde unutulmakla kıyaslandığında, yaşanmış bir travmanın ilgili anının sık sık anımsanarak, hafızada yer etme olasılığı daha fazla görünmektedir (Frankel, 1994; LeDoux, 1991; LeDoux, Romanski & Zagoraris, 1989). Travmatik olayların hafızadan çağrılması üzerine yapılan tartışmalar, genelde bastırma hakkındaki farklı görüşlere dayanır. (McConkey, 1997) Bastırma, kişiyi tehdit eden düşüncenin belirli bir çabayla unutulması olarak ifade edilebilir. Ancak, bastırma ve soyutlama gibi olgular farklı şekillerde kavramsallaştırılmışlardır ve bu farklılık, çağrılan anıları tartışmada karşılaşılan en büyük sorunlarından biridir. (Bowers & Meichenbaum, 1984; Lynn & Rhue, 1994; Singer, 1990; Spiegel, 1994) Freud’un yazılarındaki orijinal bastırma kavramının analizi, birçok iç çelişkinin ortaya çıkmasını sağlamış ve varsayımsal bir sürecin çok genel bir tanımının ötesinde, çok sınırlı bir değeri olduğunu belirlemiştir. (Holmes, 1974, 1990; Macmillan, 1997; deneysel çalışmanın özeti için bkz. Pope & Hudson, 1995) Bastırma kavramının nispi belirsizliği ve onu test etmenin zorluğu yüzünden Holmes (1990) şöyle demiştir: “60 yıldan fazla bir süredir devam eden araştırmalara rağmen… bastırma kavramını destekleyecek bir kontrollü laboratuar kanıtı bulunmamaktadır.” (s.96). Ayrıca, bu fikri benimseyenlere “bastırma kavramı henüz deneysel araştırmalarla kanıtlanmamıştır ve kullanımı klinik ortamdaki davranışların doğru yorumlanmasına mani olabilir” uyarısında bulunulması gerektiğini önermiştir (Holmes, 1990, s.97). Bu görüşe rağmen, klinik gözlemler, önemli kişisel olaylar hakkındaki düşünce ve anıların, normal farkındalıktan ayrı tutulabileceğini ve bastırma ya da kendini soyutlama gibi kavramların, bu sürecin anlaşılmasında da yardımcı olabileceğini göstermektedir (Bower, 1990; Davis, 1990; Erdelyi, 1993; Nemiah, 1984; Weinberger, 1990). Bu tip kavramların belli bir değeri olsa da, “bastırılmış” veya “soyutlanmış” düşünceleri ya da anıları belirilse de, bu durum o anıların kesin doğru olduğu anlamına gelmez. Yani, bastırma fikrini kabul etmek, çağrılmış anıların tarihi anlamda doğru olduğunu kabul etmek anlamına gelmez. Bir anı, belirli bir süre unutulmuş olsa bile, bu durumla ilgili anının hafızanın genel yapılanması ve yeniden kurgulanması özelliklerinden etkilenmemiş olduğu anlamına da gelmez. (Bowers & Farvolden, 1996). Yeni rapor edilmiş malzemeyi, çocukluğa ait bir travmadan kaynaklanan bastırmanın ortadan kalktığı şeklinde yorumlamamalıyız. Sonuçta, insanların unutmuş oldukları bir olayı anımsamaları, o olayın travmatik olduğu ya da o anıların bastırılmış olduğu anlamına gelmez. Yani, bu olayın önceden ifade edilmemiş olması doğal unutma, utangaçlık yüzünden ifade etmeme, olayı anlatmanın sonuçlarından çekinme veya bastırma dışında başka birçok etkene bağlı olabilir. Bu bağlamda, tacizi dile getirmeyen kişilerle, tacizi unutmuş olan kişileri ayırt etmek mümkün görünmüyor; unutanlar arasında da bastırma, soyutlama veya diğer patolojik süreçlerle samimi unutkanlığı ayırt etmek de mümkün görünmüyor (Kihlstrom, 1995). Yine de, daha önce unutmuş olduğu bir travmayı anımsayan hastalarla karşılaştıkları zaman uzmanlar, bunun klinik açıdan önemini yadsımamalıdır; ancak aynı şekilde uzmanlar, anıların telkin, kaynak karışımı, kişisel değerler, toplumsal etkileşim ve olayla ilgili kurulmuş fantezilerden etkilenmiş olabileceğini de yadsımamalıdır (Nash, 1994). Doğaları ne olursa olsun, anıların ve bunlara yüklenen anlamların terapi süresince değiştiği ortadadır. Örneğin, Foa, Molnar ve Cashman (1995) terapi sırasında kadın tecavüz mağdurlarının naklettikleri anıları inceledi. Terapi boyunca, anlatı-mın süresi giderek uzamış, eylem ve diyalog yüzdesi düşerken, duygu ve düşünce yüzdesi artmıştır. Tecavüz anısını yapılandırmaya çalışan düşünce sayısında da bir artış gözlemlenmiştir. Yani, travmayı hayali olarak yeniden yaşarken, anlatımları değişiyor ve kurbanlar bir tutarlılık sağlamak için hafızalarını yeniden yapılandırmaya çalışıyorlar. Bu tutarlılık, anlatımın gerçekliği duygusunu arttırabilir ve hem hasta hem de uzman buna inanabilir, ancak tarihi gerçeği yansıtmayabilir. Anlatımsal ve tarihi gerçekliğin (Spence, 1982, 1994) uyuşmaması bir sorun yaratmaz ve ilgili bilgi ve yeteneğe sahip uzmanlar bunun üstesinden gelebilir. Ancak, klinik olmayan ortamlarda, örneğin süreçlerin, hedeflerin ve taleplerin çok farklı olduğu duruşma salonlarında, bu durum sorun yaratabilir. Spiegel & Scheflin’in (1994) vurguladığı gibi bir kişinin kendini sahte bir inanca ikna etmesi mümkündür ve bağımsız bir kanıt olmadan sadece anılara güvenilemez. Çağrılmış anıların güvenilirliği üzerindeki kuşkular ve bu tip anıların klinik ortamlarda ve mahkemelerde kullanılmaya çalışılması nedeniyle çocukluk tacizlerinin anımsanıp anımsanamayacağı hakkında araştırmalar yapılması gerekir. Çocuklukta yaşanan tacizlerin çok ciddi fiziksel ve duygusal travmalara yol açabileceği kabul edilirken, (Janoff-Bulman, 1992; Kendall-Tacket, Williams & Finkelhor, 1993; Nash, Husley, Sexton, Harralson & Lambert, 1993; Romans, Martin, Anderson, O’Shea & Mullen, 1995) çağrılmış taciz anılarının tek başına geçerli olamayacağı kabul edilir. Bunun yerine, terapi sırasında elde edilen bulguların doğası ve doğruluğu hasta, uzman veya başkaları tarafından kabullenilmeden önce, bağımsız olarak teyit edilmelidir. Özellikle , hayali anıların yaratılmasına çok uygun olan terapilerde, buna çok daha fazla dikkat etmek gerekir (Lindsay & Read, 1994). Bowers ve Farvolden’ın (1996) vurguladığı gibi, eğer uzmanlar taciz anılarını doğrularmış gibi davranırsa, durum daha da karmaşık bir hale gelmektedir. Bazen uzmanlar bunu yapar çünkü hastanın her fikrini, anısını ve inancını onaylayarak ona yardımcı olacaklarını düşünürler. Bazı uzmanların buna meyletmesi bir talihsizliktir çünkü hem hastanın aslında doğru olmayan bazı anıları doğru olarak kabullenmesine yol açar, hem de uzmanın hastanın sorunu hakkındaki gerçeği bildiği havasını yaratır. Ancak, Bowers & Farvolden’ın (1996) ifade ettiği gibi, ne uzman ne de hasta belirli bir sorunun kaynağı hakkında kesin bir bilgiye sahip değildir. Tabii ki uzmanın sorun hakkında az ya da çok geçerli bir teorisi olabilir ama bu teoriler, ne kadar doğru görünürse görünsün, kesin gerçekle karıştırılmamalıdır. Başka bir deyişle, uzmanlar çağrılmış anıların doğruluğu ya da yanlışlığı üzerinde odaklanmadan onların klinik yararlarını öne çıkarmaları gerekir (Fowler, 1994). HİPNOZ VE HAFIZA Anıları canlandırmak için hipnozun kullanılması hem anının, çağrılma sürecini etkileyebilir, hem de insanların bu anının gerçekliğine daha fazla güvenmesine neden olabilir. Hipnozun anılar üzerindeki etkisi çok yoğun olarak araştırılmış ve tartışılmış bir konudur (Amerikan Tıp Derneği 1985, 1994; Amerikan Klinik Hipnoz Derneği, 1995; Laurence & Perry, 1988; McConley & Sheehan, 1995; Pettinati, 1988; Scheflin & Shapiro, 1989). Geniş kapsamda, çağrılmış anılarda hipnozun etkisi, Uluslararası Klinik ve Deneysel Hipnoz Dergisi’nin iki özel sayısının da ana konusu olmuştur (Ekim 1994; Nisan 1995). Genelde, anılar doğru olmasa bile, insanların hipnoz altında çağrılmış anıların doğruluğuna daha güçlü bir şekilde inandıkları açıktır. Hipnozun anılar üzerindeki etkisi hakkındaki deneysel bulguları özetlerken, McConkey (1992) şöyle demişti: “Deneysel bulgular hipnoz kullanımının herhangi bir faydayı (doğru çağrımın artışı) garanti etmediğini ve ayrıca bu kullanım nedeniyle bazı maliyetler (yanlış çağrım, uygunsuz güven) olabileceğini ortaya koymaktadır. (s. 426) Örneğin, hipnoz anılarda belirgin bir artışa yol açabilir çünkü hipnotizmanın kullanılmadığı zamanlara kıyasla insanların daha fazla malzeme türetmesine ve açıklamasına neden olabilir (McConkey & Kinoshita, 1988). Ayrıca hipnotize edilmiş bireyler, anılarındaki ince değişiklikleri kabullenebilir, bu değişiklikleri anılarına uyarlayabilir ve anlattıklarının doğruluğuna daha fazla inanabilir; deneysel araştırmanın ortaya çıkarttığı en istikrarlı bulgulardan biri, hipnozun insanların anılarının doğruluğuna daha fazla inanmasına neden olduğudur (Nogrady, McConkey & Perry, 1985; ayrıca bkz. Krass, Kinoshita & McConkey, 1988). Son olarak hipnoz, sahte-anı yaratılmasına sebep olabilir. Yani, hipnotize edilmiş bir insan bir sahte bilgi telkinini kabul eder ve daha sonra bu bilgiyi gerçekmiş gibi anlatabilir (Barnier & McConkey, 1992). Bazıları, hipnoz ve anı hakkındaki deneysel araştırmaların yorumlanmasını ve ilgisini tartışma konusu yapmış olsa da (Ameri-kan Klinik Hipnoz Derneği, 1995) taciz anıları çağrımı üzerinde inceleme yapan Pope & Brown (1996) şu sonuca ulaştı: “Hipnoz tekniğinin kullanılması telkin olasılığını arttırıp bazı kişilerde sahte-anılara neden olabildiği için, anıları anımsatma veya anı çağrım stratejisi olarak hipnoz kullanımını da tartışmalı sayılmalıdır” (s.59). Söz konusu süreci anlamanın önemi ve anı çağrımı için hipnoz kullanılmasının olası risklerini seçilmiş bazı klinik malzemelerle daha rahat açıklayabiliriz. McConkey & Sheenan (1995; ayrıca bkz. McConkey, 1995) BT’nin olayını sundu. 21 yaşındaki BT, ablasının 10 yıl kadar önce şahit olduğunu ifade ettiği olayları hatırlayabilmek için bir uzmandan yardım istemişti. BT’nin ablası polise, babalarının küçükken kendisine cinsel tacizde bulunduğunu ve BT’nin bu tacizin büyük bir bölümüne tanık olduğunu söylemişti. BT bunları hatırlamıyordu ancak anne ve ablasının talebi üzerine 4 hipnoz seansına katıldı. İlk seansın başlarında ekteki etkileşim yaşandı: Hipnoz Uygulayan : Ablanın duruşmasında, babanız hakkında onunla olan ilişkisinin boyutu nedeniyle bazı suçlamalar olduğunun farkında mısın? BT : Evet. Hipnoz Uygulayan: Tamam. Şimdi kardeş olarak sana soruyorum, babanın ablana karşı yapmış olduğu ya da yapmadığı herhangi bir uygunsuz davranışa tanık oldun mu? BT : Hayır. Birinci seansın sonlarına doğru, babanın ve onun yaptığı varsayılan tacize odaklanan bazı teknikler kullanıldıktan sonra şu etkileşim yaşandı: Hipnoz Uygulayan: Bu ilk bilinçaltı seansı sırasında, bir cumartesi öğleden sonra babanın odasına girdiğin zamanki olayın farkında mısın? Birden ablanın babanla birlikte yatakta, çarşaf ve yorganların altında olduğunu fark ettin. Babanın ablana karşı uygunsuz bir davranışta bulunduğuna tanık olduğun tek olay bu muydu? BT : Evet. İkinci ve üçüncü seanslarda hipnoz uygulayan çeşitli teknikler ve metaforlar kullanarak BT’nin aklına gelenler hakkında kendini güvende hissetmesini sağladı. Üçüncü seansın sonunda, BT babası ile ablası arasında çok sayıda uygunsuz duruma tanık olduğuna dair çok detaylı soruları bile yanıtlayabiliyordu. Ayrıca babasının ellerinin veya cinsel organının tam konumu veya hareketi gibi detaylar veriyordu ki, bunlara tanık olmak için hem olağanüstü bir yetenek gerekiyordu (sonuçta çarşaf ve yorgan altında oluyordu) hem de bu kadar net anımsanması mümkün değildi (yaşandığı iddia edilen olay 10 yıl kadar önceydi.) Üçüncü seansın sonunda hipnoz uygulayan, birlikte gerçekleştirdikleri ilerlemeyi özetledi ve tedaviyi şu etkileşimle bitirdi: Hipnoz Uygulayan: Bilinçaltın bir anı bankasıdır ve tüm gördüklerini, yaşadıklarını ve iyi bir Hıristiyan olarak tanık olmak zorunda kaldığın olayları anımsayabilmek için bir başkasının yardımına güvenebilirsin… buradan çıktığın zaman, tanık olduğun olayları çözüme kavuşturmaya yönelik dualarının sonunda kabul gördüğünün bilinciyle huzurlu bir şekilde ayrılıyorsun. Sen bir Hıristiyansın, değil mi? BT : Evet. Hipnoz Uygulayan: Evet. İsa aracılığıyla bunun için dua edebilirsin. Artık bu olay senin için çözülmüştür, bir kurban olarak bunları yaşamış ve üstesinden gelmişsin. Ablan da bir kurban ve İsa’nın manevi yardımıyla onun da bunun üstesinden geleceğini umut edebiliriz. Amin diyebilirsin. BT : Amin. Hipnoz Uygulayan: Şimdi sıfırdan beşe kadar sayacağım. Beş deyince uyanacaksın ve kendini çok iyi hissedeceksin. Beş deyince çok coşkulu olacaksın. Cesaret ve olayların açıklığa kavuşması sayesinde hayatına huzur içinde devam edeceğinin bilincinde olacaksın. BT daha sonra polise babasının ablasına yönelik cinsel tacizleri hakkında çok detaylı bir ifade verdi. Ancak savcılık, yargıcın anıların çağrım yöntemi nedeniyle BT’nin ifadesine izin vermeyebileceği ihtimalini düşünüyordu. Bu olay, uzmanların nasıl kendilerini olaylara kaptırabileceğini ve klinik ortamda kendi davranışlarına eleştirel olarak yaklaşmaktaki zorlukları vurguluyor. Ayrıca, anıların çağrımından çok türetilebildiğini vurguluyor. BT bazı olayları anımsamadığı ihtimali çerçevesinde bir kişisel anlam yarattı. BT’nin anı rapor etmediği noktadan başlayıp 10 yıl önceki olaylar hakkında çok detaylı anılar rapor etmeye başladığı süreci irdelediğimiz zaman, BT’nin anılarının doğruluğu hakkında yoğun kuşkular yaşanabilir. Yine de, BT anılarının doğruluğu hakkında güçlü bir inanca sahip oldu ve hem kendisi hem de aile bireyleri hakkındaki düşünceleri çok değişti (McConkey & Sheenan, 1995). Hipnozun hafıza ve kişisel algı üzerindeki etkisi, terapi amaçlı olarak hipnozla bilinçli kurgu anı yaratma vakalarında net bir şekilde görülür. Örneğin, Janet (1889/1973) başarılı bir tedavinin sadece bir çocukluk travmasını ortaya çıkarmakla olmayacağına, aynı zamanda asıl anıyı yeniden yapılandırarak kurgusal ve daha kabul edilebilir bir anıya dönüştürmek gerektiğine inanıyordu; bu da hastanın kendisi hakkındaki düşüncelerini değiştirmekten geçiyordu. Janet’in tanınmış Marie dosyası bu tedavi yaklaşımını özetliyor. (Janet 1889/1973; ayrıca bkz. Ellenberger, 1970) Marie’nin yüzünün sol tarafında duyu yitimi vardı ve sol gözü kördü; bunlar yıllardır var olan sorunlardı. Janet hipnoz yoluyla Marie’yi geçmişe götürmüş ve 6 yaşındayken yüzünün sol yanı bir çeşit cerahatli deri hastalığı olan impetigoya sahip aynı yaşta bir çocukla birlikte uyuduğunu belirlemişti. Bunun sonucunda Marie, neredeyse benzer bir duyu yitimi ve körlük yaşamıştı. Janet hipnozla Marie’yi olay zamanına geri götürdü ve anıyı yeniden yapılandırdı. Tedavi olumlu sonuç verdi ve 5 ay geçtikten sonra rahatsızlığından geriye hiçbir belirti kalmamıştı. Janet’in (1889/1973) ifadesiyle, “onu o kadar korkutan çocukla birlikte yine aynı yatağa yatırdım ve sonra onu aslında o çocuğun çok iyi biri olduğuna ve impetigo olmadığına inandırdım (yarı ikna oldu, iki canlandırma daha yaptırdıktan sonra buzları kırdım). Hayali çocuğa korkmadan sarıldı. Sol gözünün duyarlılığı kolayca geri geldi ve onu uyandırdığım zaman Marie sol gözüyle rahatlıkla görebiliyordu (s.436–440). Hipnoz ile bilinçli anı yapılandırmanın daha yakın tarihli örnekleri de vardır. Örneğin, Baker & Boaz (1983) 30 yaşındaki bir kadının aşırı yoğun dişçi fobisini hipnozla tedavi ettiklerini bildirmişlerdir. Geçmişe döndürüldüğü zaman, 9 yaşındayken bir diş çekimi için hastaneye götürüldüğünü ve yaşadığı dehşeti anlatmıştı; hiç kimse onu teskin etmeye çalışmamıştı. Uzmanın telkinleri üzerine hasta, ameliyathaneye alınırken doktorun elini tuttuğu, başını okşadığını ve ona korkmamasını söylediğini düşündü. Hasta, doktorun kendini teskin etmeye çalıştığını duyduğunu ve bunun üzerine hipnoz altında ameliyathaneye girerken korkusunun azaldığını ifade etti. Bir sonraki seansta yine hipnozla aynı olaya döndürüldü ve doktorun kendini teskin ettiği telkini tekrar uygulandı; hasta bir kere daha korkusunun hafiflediğini bildirdi. Daha sonraki görüşmelerde beynine yerleştirilmiş kurgu malzemeyi, ne ilgili anının telkinle kurgulandığının ne de asıl anıyla bağlantılı olan travmanın farkında olmadan, gerçek bir anıymış gibi anımsamıştı. Böylece hipnoz, yeni bir anı yaratılmasına katkıda bulunmuştu. Hasta anının gerçekliğine o kadar inanmıştı ki, kurgulanmış olay ile asıl olay arasında hiçbir fark kalmamıştı ve bunun sonucunda hastanın kendi anlayışı ve kavrayışı içinde geliştirdiği tutuma etki etmişti. Çocukluktaki cinsel taciz anısı konusuna döndüğümüz zaman, Smith (1996) “Cindy” dosyasını sundu. Çocukluğunda komşuların tacizine uğradığı anısının neden olduğu travmayı başarıyla tedavi etmişti. Cindy, çok ciddi depresyon, intihara meyillilik ve saplantılı davranışlar içindeydi; bir psikiyatri kliniğine yatırıldıktan sonra bile tedavisinde bir ilerleme sağlanamamıştı. Cindy, üniversitedeyken bir tecavüz olayını ve iki yıl sonra kürtaj yaptırdığını anımsasa da, çocukluk tacizi hakkında hiçbir anısı yoktu. Ancak ilgili psikiyatr onun çocukluğunda travmatik bir cinsel deneyim olabileceğinden şüphelenmişti. Bunu araştırmak ve Cindy’yi sıkıntılarının kaynağına ulaştırıp, geçmiş ve günümüzle ilgili duygularına hakim olabilmesini sağlamak için tedavi sürecine hipnozu da ekledi. Birkaç seans boyunca Cindy çocukluğuna geri döndürüldü; 8 yaşına döndürüldüğü zaman bir komşunun evine davet edildiğini anımsadı, soyunması söylenmiş ve hem kendine hem de bir başka kıza dokunması teşvik edilmiş, erkek bir komşu tarafından okşanmış ve fotoğrafları çekilmişti. Ayrıca 12 veya 13 yaşlarında bıçakla tehdit edilerek benzer olaylar yaşadığını da anımsamıştı. Bunları anımsaması sayesinde bu tür olaylarla ilgili tepkilerinin nedenlerini kavramış ve kendi ifadesine göre, yaşamakta olduğu bazı sorunları anlayabilmişti. Tedavinin sonunda Cindy’nin genel durumu çok büyük bir gelişme gösterdi ve 5 yıl sonra bile bu düzelmeyi muhafaza ettiği görüldü. Bu hastanın görüşüne göre, hipnoz, durumundaki düzelmede anahtar bir rol oynamıştı çünkü “mahrem detayları çok kısa sürede hatırlayıp paylaşmasına” olanak sağlamıştı.(Smith, 1996, s.124). Ancak Cindy hipnozla çağrılan ve komşusunda yaşadığı olayları kanıtlarla teyit etmek için herhangi bir çaba harcamamıştı. Bu yüzden Smith (1996) şu yorumda bulunmuştu: “Harici bir teyidin yokluğunda, Cindy’nin anılarının gerçek olup olmadığını bilmek mümkün değil. Bana ve ona son derece gerçek görünüyordu ancak bilimsel açıdan bakıldığı zaman ‘görünmek’ gerçek bir teyit olamaz.” (s.124) Yine de bu anılar, doğru olsun veya olmasın, Cindy’nin psikolojik sorunlarına geçerli bir açıklama getiriyordu ve düzelmesini sağlayan “terapötik kaldıraç” vazifesini başarıyla yerine getirdi. (Smith, 1996, s.124) Bu olay üzerine yorum yapan Lynn, Kirsch & Rhue (1996) bu tip hafıza çağrım çalışmalarının bir kumar olduğunu, uzmanların hipnozla anı çağırmanın hem risklerini hem de faydalarını çok iyi tartmaları gerektiğini ifade ediyordu. Gerçekten de bu tip çalışmaların duygusal, toplumsal, yasal ve maddi riskleri çok yüksek olabilir. Ayrıca, Lynn, Kirsch & Rhue (1996) uzmanların “unutulmuş bazı potansiyel anıları çağırmanın yaratacağı faydanın çarpıtılmış anıların yaratabileceği risklere göre daha yüksek olup olmadığı” hakkında karar vermelerine yardımcı olmak için bir rehber hazırladı. (s.404) Bu rehberde hastayı çarpıtılmış anılar hakkında uyarmak, terapötik telkin uygularken kullanılan kelime veya imalarda çok dikkatli olunması ve terapiyle çağrılan anıların gerçekliğinin değerlendirilmesi gibi öneriler bulunmaktadır. Bu tavsiyeler, klinik uygulamaların geçerli bir mantıksal tabana oturtulması ve kabul edilebilir standartlara uygun olmasını temin etmek için yaygın kabul gören bir çerçeve çizilmesi gerektiği ihtiyacını vurgulamaktadır. KANITA DAYALI UYGULAMALAR İÇİN YÖNERGE Hipnozla çağrılmış veya hastanın anımsadığı çocuklukta cinsel taciz anılarına sahip bireylerin tedavilerinde kanıta dayalı uygulama ihtiyacının bulunması üzerinde, teorik ve terapötik yaklaşımları çok farklı birçok uzman görüş birliği içindedir (Beutler & Hill, 1992; Bowers &Farvolden, 1996; Courtois, 1995; Enns, McNeilly, Cockery & Gilbert, 1995; Fowler, 1994; Lindsay & Read, 1994; Knapp& VandeCreek, 1996; Lynn & Nash, 1994; McConkey, 1997; Pope, 1996; Pope & Brown, 1996). Bu konuda yardımcı olmak için mesleki örgütlerin yayınladığı çeşitli görüşler ve rehberler bulunmaktadır. (Amerikan Tıp Derneği, 1994; Amerikan Psikiyatr Derneği, 1993; Amerikan Psikoloji Derneği, 1994; Avustralya Psikoloji Birliği, 1994; Britanya Psikoloji Birliği, 1995) Benzer görüş ve rehberler birçok uzman tarafından da yayımlanmıştır (Bloom, 1994; Bowers & Farvolden, 1996; Lynn, Kirsch & Rhue, 1996; McConcek & Sheenan, 1995; Pope & Brown, 1996; Knapp & VandeCreek, 1996; Yapko, 1994) Genel seviyede, Bowers & Farvolden (1996) tedavi edilen sorun veya kullanılan teknikten bağımsız olan iki temel noktayı vurgulamıştır. Uzmanlar iyileşmeyi, hastanın sorunlarına onunla aynı algı çerçevesinden bakarken elde edilen verilerden yola çıkarak tanımlamamalıdır; ayrıca uzmanlar hastanın sorunlarının kaynağı olarak sürekli alternatif hipotezleri göz önüne almalı ve sadece tek bir hipotez üzerinde odaklanmamaya dikkat etmelidir. McConkey’nin (1997) var olan öneri ve rehberleri derlediği çalışmada şu noktalar üzerinde uzlaşma olduğu vurgulandı: (a) çocukluk tacizi çok ciddi sonuçları olabilecek bir realitedir; (b) yetişkinlikte bazı sorunların bulunması, çocuklukta taciz yaşandığına dair güvenilir bir işaret olarak görülemez; (c) anılar yanıltıcı olabilir ve doğru olmayan anılar güçlü bir şekilde sahiplenilebilir; (d) bastırmanın varlığı reddedilemez ancak sorgusuz sualsiz de kabul edilemez; (e) çağrım sonucu elde edilmiş taciz anıları doğru olabilir veya olmayabilir, bunu belirlemenin tek yolu bağımsız kanıttır; (f) uzmanlar hastalarına karşı olan sorumluluklarını en iyi şekilde karşılamak için hem varsayımlarında hem de kullandıkları tekniklerde sakıngan olmalıdır; ve (g) uzmanlar profesyonel ve etik sorumluluklarını en iyi şekilde karşılamak için çocukluk taciz anılarının anlatılmasını ne aşırı derecede teşvik etmeli, ne de aşırı derecede karşı çıkmalıdır. Knapp & VandeCreek (1996) daha somut bir adım atarak, çocukluk taciz anılarına sahip bireylerin tedavileri sırasında psikologların risk yönetimi prosedürlerini uygulamaları gerektiğini önerisinde bulundular. Bunlar şu şekilde özetlenebilir: “Etkin bir tedavi için uygun sınırların aşılmaması, hastayla işbirliğine dayanan doğru teşhisi geliştirme, deneysel olarak teyit edilmiş veya meslekte genel kabul görmüş müdahale teknikleri kullanma, deneysel teknikler kullanmadan önce hastanın bilgilendirilip onayının alınması ve hastanın doğduğu aile ile var olan uzun süreli ilişkisine hassasiyet gösterme. Zorlu vakalarda konsültasyon ve dikkatli bir belgelendirme de son derece önemlidir” (Knapp & VandeCreek, 1996, s.455). Bu yorumlar genel olarak uzmanların belirsizlik, kararsızlık ve farklı taleplerin yoğun olduğu bir ortamda çalışmayı bilmeleri gerektiğini vurgulamaktadır. Ayrıca, yetkin bir uygulama yapa-bilmek için, uzmanlar hafıza araştırmaları ile travma ve anı kaybı gibi konularda da bilgi sahibi olmalı ve anı çağrımı yaşayan hasta-larla nasıl etkileşime gireceği hakkında belirli bir yol ve uygulama planı geliştirmiş olmalıdır. Hipnoz söz konusu olduğunda, uzmanlar kullanımının potansiyel sorunlar yaratabileceğinin bilincinde olmalıdır; özellikle hipnoz ile elde edilen bulguların doğruluğu garanti edilememekte ve hipnoz altında çağrılmış olan anıların bağımsız olarak teyidi çoğu zaman mümkün olamamaktadır. Ayrıca Pope & Brown (1996) anı çağırmak için hipnoz kullanmayı düşünen uzmanlar için bir seri soru belirledi: “(a) Eğitimim ve uygulamalarım sonucunda hipnozun klinik uygulamaları konusunda yeterince yetkin miyim? (b) Hipnozu kapsamayan alternatif yaklaşımları yeterince değerlendirdim mi? (c) Yetkin bir avukata danışarak hipnoz kullanımının hastalarımın yasal haklarını nasıl etkileyebileceğini kavradım mı? (örn: hipnoz aracılığıyla derlenmiş kanıtların, iddiaların veya delillerin geçerliliği gibi) (d) Bu konumdaki topluluk için hipnoz kullanımı üzerindeki araştırmalar ve teoriler hakkında yeterli bilgim var mı? (e) Hastayı bu yöndeki kabul ve tartışmalar hakkında tam olarak bilgilendirdim mi? (s.126) Tabii ayrıca hipnoz kullanımının hastanın tedavi sürecine bir katkısı olup olmayacağını değerlendirmek de gerekir. SONUÇ Genel olarak, çocukluk tacizi beyanlarında bulunan bireylerle çalışırken açık görüşlü olmalı, somut sonuçlar elde edilmiş terapilere bağlı kalmalı ve çocukluk tacizi olasılığı bulunan her olayda gösterilmesi gereken titizlik ve özeni hayata geçirmeliyiz (McConkey, 1997) Bunları yaparken de uygun sınırları aşmamalı ve kabul edilebilir teşhis ve tedavi yöntemleri kullanmalıyız. Eğer uzmanlar klinik ortamlarda kanıtlanmış uygulamaları kullanırlarsa hastalarına daha iyi hizmet verebilir ve profesyonel veya hukuki riskleri asgariye indirmiş olurlar (Knapp & VandeCreek, 1996). Kirsch, Montgomery & Sapirstein’a (1995) göre genelde hipnoz bir terapinin etkinliğini arttırabilir ancak hipnozun çok uzun bir kötü kullanım geçmişi ve tartışma yaratmaya meyilli olduğunu unutmamak gerekir. Bu yüzden hipnoz kullanan uzmanlar standart dışı düşünce ve uygulamalara girmemeye dikkat etmeleri gerekir. Bloom (1994) ve London’un (1997) ifade ettiği gibi, uzmanın tavrı çağrımlaşan anının doğasını ve ilgili anının klinik ortamda ve ötesindeki kullanımını etkileyebilir. Profesyonel hüküm ve uygulamanın önemi düşünüldüğünde, uzmanın tavrı bilimselliğe ve klinik açıdan doğru bir terapötik müdahaleye uyumlu olmalıdır. Hipnoz kullanımı anılarımızda değişikliğe yol açabilir ve bu durum hem kendi hakkımızdaki düşüncelerimizde, hem de başkaları hakkındaki görüşlerimizde değişikliklere neden olabilir. Yani, hafızayı değiştirerek insanların kendileri ve başkaları hakkındaki düşüncelerini etkileyebiliriz. Bu olumlu olabilir; ama olumsuz da olabilir. Uzman olarak bizlerin bireysel hafızanın çok önemli olduğunu ve “özümüzü oluşturan düşünce ve eylemlerimiz için sırtımızı dayayabileceğimiz, ağırlığı olan bir kimlik olmadan hayatın yaşanmaz olacağını” aklımızdan çıkarmamalıyız. (Albright, 1994, s.21) Hipnoz aracılığıyla olsun veya olmasın, geçmişi aydınlığa kavuşturmaya çalışırken sadece hafızayla değil insan hayatının geçmişi ve geleceğiyle oynadığımızı aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor. Bu nedenden ötürü eğer anı çağrımı için hipnoz kullanmayı seçersek neyi niçin yaptığımızı çok iyi kavramamız gerekiyor. TEŞEKKÜRLER Bu bölümün hazırlanışı Avustralya Araştırma Kurulunun yazara vermiş olduğu bursla kısmen desteklenmiştir. Hazırlanışı sırasında Amanda Barnier’in yardımlarına minnettarım. REFERANSLAR Albright, D. (1994). Literary and psychological models of the self. In U Neisscr & R. Fivush (Eds), The Remembering Self: Construction and Accuracy in the Self Narrative (pp. 19-40). Cambridge; Cambridge University Press. American Medical Association, Council on Scientific Affairs (1985). Scientific status of refreshing recollection by the use of hypnosis. J. Am. Med. Assoc., 253, 1918-1923. (Reprinted in Int. J, Ciin. Exp. Hypn., 1986, 34, 1-12.) American Medical Association, Council on Scientific Affairs (1994). Memories of Childhood Abuse. CSA Report 5-A-94. (Reprinted in Int. J. Clin, Exp. Hypn., 1995, 43, 114-115.) American Psychiatric Association, Board of Trustees. (1993). Statement on Memories of Sexual Abuse. Washington DC: American Psychiatric Association. American Psychological Association (1994). Interim report of the APA working group on nvestigation of memory of childhood abuse. Washington DC: APA Public Affairs Office. American Society of Clinical Hypnosis, Hypnosis and Memory Committee (1995). Clinical Hypnosis and Memory: Guidelines for Clinicians and for Forensic Hypnosis, Des Plaines, IL: American Society of Clinical Hypnosis Press. Australian Psychological Society (1994). Guidelines Relating to the Reporting of Recovered Memories, Melbourne, VIC: Australian Psychological Society. Baker, S. R. & Boaz, D. (1983). The partial reformulation of a traumatic memory of a dental phobia during trance: A case study. Int. J. Clin. Exp, Hypn., 31, 14-18. Barnicr, A. J. & McConkey, K. M. (1992). Reports of real and false memories: The relevance of hypnosis, hypnotizability, and context of memory test. J. Aim. Psycho!., 101, 521-527. Bartlctt, F. C. (1995). Remembering: A Study in Experimental and Social Psychology. Cambridge: Cambridge University Press. (Original work published 1932.) Belli, R. F. & Loftus, E. F. (1996). The pliability of autobiographical memory: Misinformation and the false memory problem. In D. C. Rubin (Ed.), Remembering our Past: Studies in Autobiographical Memory (pp. 157-179). New York: Cambridge University Press. Bcutlcr, L. E. & Hill, C. E. (1992). Process and outcome research in the treatment of adult victims of childhood sexual abuse: Methodological issues. J. Consult. Clin. Psycho!., 60, 204-212. Bloom, P. B. (1994). Clinical guidelines in using hypnosis in uncovering memories of sexual abuse: A masterclass commentary. Int. J. Clin. Exp. Hypn., 42, 173-178. Bower, G. H. (1990). Awareness, the unconscious, and depression: An experimental psychologist's perspective. In J. L. Singer (Ed.), Repression and Dissociation: Implications for Personality Theory, Psyclwpathology, and Health (pp. 209--231). Chicago, IL: University of Chicago Press. Bowers, K. S. & Farvoldcn, P. (1996). Revisiting a century-old Freudian slip—From suggestion disavowed to the truth repressed. Psycho!. Bull., 119, 355-380. Bowers, K. S. & Meichcnbaum, D. (Eds) (1984). The Unconscious Reconsidered. New York: Wiley. Braincrd, C. J. & Reyna, V F. (1996). Mere memory testing creates false memories in children. Develop. Psycho!., 32,467-478. Bremner, J. D., Krystal, J. H., Charncy, D. S. & Southwick, S. M. (1996). Neural mechanisms in dissociative amnesia for childhood abuse: Relevance to current controversy surrounding the 'false memory syndrome'. Am. J. Psychiat., 153, 71-82. Brenncis, C. B. (1994). Belief and suggestion in the recovery of memories of childhood sexual abuse. J. Am. Psychoanal. Assoc., 42, 1027-1053. Briere, J. & Contc, J. (1993). Self-reported amnesia for abuse in adults molested as children. J. Trauma. Stress, 6,21-31. British Psychological Society (1995). Recovered Memories. Leicester, UK: British Psychological Society. Bruncr, J. & Feldman, C. F. (1996). Group narrative as a cultural context of autobiography. In D. C. Rubin (Ed.), Remembering our Past: Studies in Autobiographical Memory (pp. 291-317). New York: Cambridge University Press. Cahill, L., Prins, B., Weber, M. & McGaugh, J. L. (1994). B-adrcnergic activation and memory for emotional events. Nature, 371, 702-704. Conway, M. A., Collins, A. F., Gathcrcole, S. E. & Anderson, S. J. (1996). Recollections of true and false autobiographical memories../ Exp. Psycho!: General, 125, 69-95. Courtois, C. A. (1992). The memory retrieval process in incest survivor therapy. J. Child Sexual Abuse, 1, 15-31. Courtois, C. A. (1995). Scientist-Practitioners and the delayed memory controversy: Scientific standards and the need for collaboration. Counseling Psychologist, 23,294-299. Davis, P. J. (1990). Repression and the inaccessibility of emotional memories. In J. L. Singer (Ed.), Repression and Dissociation: Implications for Personality Theory, Psychopathology, and Health (pp. 387-404). Chicago, IL: University of Chicago Press. Ellenberger, H. F. (1970). The Discovery of the Unconscious: The History and Evolution of Dynamic Psychiatry. New York: Basic Books. Enns, C. Z., McNeilly, C. L., Corkery, J. M. & Gilbert, M. S. (1995). The debate about delayed memories of child sexual abuse: A feminist perspective. Counseling Psychologist, 23, 181-279. Erdclyi, M. (1993). Repression: The mechanism and the defense. In D. M. Wegncr & J. W. Pennebaker (Eds), Handbook of Mental Control (pp. 126-148). Englewood Cliffs, NJ: Prentice-Hall. Fivush, R., Hadcn, C. & Reese, E. (1996). Remembering, recounting, and reminiscing: The development of autobiographical memory in social context. In D. C. Rubin (Ed.), Remembering our Past: Studies in Autobiographical Memory (pp. 341-359). New York: Cambridge University Press. Foa, E. B., Molnar, C. & Cashman, L. (1995). Change in rape narratives during exposure therapy for posttraumatic stress disorder. J. Traumat. Stress, 8, 675-690. Fowler, C. (1994). A pragmatic approach to early childhood memories: Shifting the focus from truth to clinical utility. Pxychother., 31, 676-686. Frankcl, F. H. (1994). The concept of flashbacks in historical perspective. Int. J. Clin. Exp. Hypn., 42, 321-336. Frcyd, J. J. (1994). Betrayal trauma: Traumatic amnesia as an adaptive response to childhood abuse. Ethics & Behavior, 4, 307-329. Freyd, J. J. (1996). Betrayal Trauma: The Logic of Forgetting Childhood Abuse. Cambridge, MA: Harvard University Press. Frcyd, J. J. & Gleaves, D. H. (1996). 'Remembering' words not presented in lists: Relevanceto the current recovered/false memory controversy. J. Exp. Psycho!.: Learn., Mem., Cogn., 22,811-813. Garry, M. & Loftus, E. F. (1994). Pseudomcmories without hypnosis. Int. J. Clin. Exp. Hypn., 42, 363-378. Herman, J. (1992). Trauma and Recovery. New York: Basic Books. Herman, J. & Schatzow, E. (1987). Recovery and verification of memories of childhood sexual trauma. Psychoanal. Psycho!., 4, 1-14. Hirst, W. & Manier, D. (1996). Remembering as communication: A family recounts its past. In D. C. Rubin (Ed.), Remembering our past: Studies in Autobiographical Memory (pp. 271-290). New York: Cambridge University Press. Holmes, D. S. (1974). Investigations of repression: Differential recall of material experimentally or naturally associated with ego threat. Psycho/. Bull., 81, 632-653. Holmes, D. S. (1990). The evidence for repression: An examination of sixty years of research. In J. L, Singer (Ed.), Repression and Dissociation: Implications for Personality Theory, Psychopathotogy, and Health (pp. 85-102). Chicago, IL: University of Chicago Press. Hyman, I. R. & Pentland, J. (1996). The role of mental imagery in the creation of false childhood memories. J. Mem. Lang., 35, 101-117. Janet, P. (1973). L'Automatisme psychologiquc. [Psychological automatism.] Paris: Centre National dc las Recherche Scicntifique. (Original work published 1889.) Janoff-Bulman, R. (1992). Shattered Assumptions: Towards a New Psychology of Trauma. New York: Free Press. Kendall-Tacket, K. A., Williams, L. M. & Finkelhor, D. (1993). Impact of sexual abuse on children: A review and synthesis of recent empirical studies. Psycho!. Bull, 113, 164-180. Kihlstrom, J. F. (1994). Hypnosis, delayed recall, and the principles of memory. Int. J. Clin. Exp. Hypn., 42, 337-345. Kihlstrom, J. F. (1995). The trauma-memory argument. Conscious. Cogn., 4, 63-67. Kihlstrom, J. F. & Barnhardt, T. M. (1993). The self-regulation of memory: For better and for worse, with and without hypnosis. In D. M. Wegner & J. W. Pennebakcr (Eds), Handbook of Mental Control (pp. 88-125). Englewood Cliffs, NJ: Prentice-Hall. Kirsch, I., Montgomery, G. & Sapirstein, G. (1995). Hypnosis as an adjunct to cognitive behavioral psychotherapy: A mcta-analysis. J. Consult. Clin. Psychol., 63, 214-220. Knapp, S. & VandeCreek, L. (1996). Risk management for psychologists: Treating patients who recover lost memories of childhood abuse. Prof. Psycho!.: Res. Pract., 27, 452-459. Krass, J., Kinoshita, S. & McConkcy, K. M. (1988). Hypnotic memory and confident reporting. Appl. Cogn. Psychol., 2, 35-51. Kristiansen, C. M., Felton, K. A. & Hovdcstad, W. E. (1996). Recovered memories of childhood abuse: Fact, fantasy or fancy. Women Ther., 19, 47-59. Laurence, J.-R. & Perry, C. (1988). Hypnosis, Will, and Memory: A Psycho-legal History. New York: Guilford. LeDoux, J. E. (1991). Systems and synapses of emotional memory. In L. R. Squire, N. M. Weinberger, G. Lynch & J. L. McGaugh (Eds), Memory: Organization and Locus of Change (pp. 205-216). New York: Oxford University Press. LeDoux, J. E., Romanski, L. & Zagoraris, A. (1989). Indelibility of subcortical memories. J. Cogn. Neurosci., 1, 328-243. Lindsay, D. S. & Read, J. D. (1994). Psychotherapy and memories of childhood sexual abuse: A cognitive perspective. Appl. Cogn. Psycho!., 8, 281-338. Loftus, E. F. (1993). The reality of repressed memories. Am. Psycho!., 48, 518-537. Loftus, E. F. & Kctcham, K. (1994). The Myth of Repressed Memory: False Memories and Allegations of Sexual Abuse. New York: St. Martin's Press. London, R. W. (1997). Forensic and legal implications in clinical practice: A master class commentary. Int. J. Clin. Exp. Hypn., 45, 6-17. Lynn, S. J., Kirsch, I. & Rhue, J. W. (1996). Maximising treatment gains: Recommendations for the practice of clinical hypnosis. In S. J. Lynn, I. Kirsch & J. W. Rhue (Eds), Casebook of Clinical Hypnosis (pp. 395-406). Washington DC: American Psychological Association. Lynn, S. J. & McConkey, K. M. (Eds) (1998). Truth in Memory. New York: Guilford Press. Lynn, S. J. & Nash, M. R. (1994). Truth in memory: Ramifications for psychotherapy and hypnotherapy. Am. J. Clin. Hypn., 36,194-208. Lynn, S. J. & Rliuc, J. (Eds). (1994). Dissociation: Clinical and Theoretical Perspectives. New York: Guilford Press. Macmillan, M. (1997). Freud Evaluated: The Completed Arc. Cambridge, MA; MIT Press. Marti ncz-Taboas, A. (1996). Repressed memories: Some clinical data contributing toward its elucidation. Am. J. Psychother., 50, 217-230. McConkey, K. M. (1992). The effects of hypnotic procedures on remembering: The experimental findings and their implications for forensic hypnosis. In E. Fromm & M. R. Nash (Eds), Contemporary Hypnosis Research (pp. 405-426). New York: Guilford Press. McConkey, K. M. (1995). Hypnosis, memory, and the ethics of uncertainty. Aust. Psychol., 30, 1-10. McConkey, K. M. (1997). Memory, repression, and abuse: Recovered memory and confident reporting of the personal past. In L. J. Dickstein, M. B. Riba & J. M. Oldham (Eds), American Psychiatric Press Review of Psychiatry, Vol. 16 (pp. 83-108). Chicago, IL; American Psychiatric Press. McConkey, K. M. & Kinoshita, S. (1988). The influence of hypnosis on memory after one day and one week../ Abnorm. Psycho!., 97, 48-53. McConkcy, K. M. & Shcehan, P. W. (1995). Hypnosis, Memory, and Behavior in Criminal Investigation. New York: Guilford Press. McDcrmott, K. B. (1996). The persistence of false memories in list recall. J. Mem. Language, 35, 212-230. Mitchell, K. J. & Zaragoza, M. S. (1996). Repeated exposure to suggestion and false memory: The role of contextual variability. J. Mem. Language, 35, 246-260. Nash, M. R. (1994). Memory distortion and sexual trauma: The problem of false negatives and false positives. Int. J. Clin. Exp. Hypn., 4, 346-362. Nash, M. R., Hulsey, T. L,, Sexton, M. C., Harralson, T. I. & Lambert, W. (1993). Long-term sequelae of childhood sexual abuse: Perceived family environment, psychopathology, and dissociation. J. Consult. Clin. Psychol., 61, 276-283. Neisser, U. & Fivush, R. (1994). The Remembering Self: Construction and Accuracy in the Self-narrative. Cambridge: Cambridge University Press. Nemiah, J. C. (1984). The unconscious and psychopathology. In K. S. Bowers & D. Meichcnbaum (Eds), The Unconscious Reconsidered (pp. 49-87). New York: Wiley. Nogrady, H., McConkey, K. M. & Perry, C. (1985). Enhancing visual memory: Trying hypnosis, trying imagination, and trying again. J. Abnorm. Psycho!., 94, 195-204. Ofshe, R. J. & Singer, M. T. (1994). Recovered-memory therapy and robust repression: Influence and pseudomcmories. Int. J. Clin. Exp. Hypn., 42, 391-410. Ofshe, R. J. & Walters, E. (1994). Making Monsters: False Memories, Psychotherapy, and Sexual Hysteria. New York: Charles Scribner's Sons. Olio, K. A. (1989). Memory retrieval in the treatment of adult survivors of sexual abuse. Transact. Anal. ,7,19,93-100. Payne, D. G., Elie, C. J., Blackwell, J, M. & Neuschatz, J. S. (1996). Memory illusions: Recalling, recognizing, and recollecting events that never occurred. J. Mem. Lang., 35, 261-285. Pettinatti, H. M. (Ed.) (1988). Hypnosis and Memory. New York: Guilford Press. Pezdek, K. & Banks, W. P. (1996). The Recovered Memory/False Memory Debate. San Diego, CA: Academic Press. Pope, H. G. & Hudson, J. I. (1995). Can memories of childhood sexual abuse be repressed? Psychol. Med., 25, 121-126. Pope, K. S. (1996). Memory, abuse, and science: Questioning claims about the false memory syndrome epidemic. Am. Psycholog., 51, 957-974. Pope, K. S. & Brown, L. S. (1996). Recovered Memories of Abuse: Assessment, Therapy, Forensics. Washington DC: American Psychological Association. Read, J. D. (1996). From a passing thought to a false memory in 2 minutes: Confusing real and illusory events. Psychonom. Bull. Rev., 3, 105-111. Roediger, H. L., Jacoby, J. D. & McDcrmott, K. B. (1996). Misinformation effects in recall: Creating false memories through repeated retrieval. J. Mem. Lang., 35, 300-318. Roediger, H. L. & McDerrnott, K. B. (1996). False perceptions of false memories. J. Exp. Psycho!.: Learn., Mem., Cogn., 22, 814-816. Romans, S. E., Martin, J. C., Anderson, J. C., O'Shca, M. L. & Mullen, P. E. (1995). Factors that mediate between child sexual abuse and adult psychological outcome. Psycholog. Med.,25, 127-142. Rubin, D. C. (Ed.) (1996). Remembering our Past: Studies in Autobiographical Memory. New York: Cambridge University Press. Schacter, D. L. (1996). Searching for Memory: The Brain, the Mind, and the Past. New York: Basic Books. Scheflin, A. W. & Shapiro, J.L. (1989). Trance on Trial. New York: Guilford Press. Singer, J. L. (Ed.) (1990). Repression and Dissociation: Implications for Personality Theory, Psychopaihology, and Health. Chicago, IL: University of Chicago Press. Smith, W. H. (1996). When all else fails: Hypnotic exploration of childhood trauma. In S. J. Lynn, I. Kirsch & J. W. Rhue (Eds), Casebook of Clinical Hypnosis (pp. 113-130). Washington DC: American Psychological Association. Spanos, N. P. (1996). Multiple Identities and False Memories: A Sociocognitive Perspective. Washington DC: American Psychological Association. Spcncc, D. P. (1982). Narrative Truth and Historical Truth. New York: Norton. Spence, D. P. (1994). Narrative truth and putative child abuse. Int. J. Clin. Exp. Hypn., 42, 289-303. Spiegel, D. (Ed.) (1994). Dissociation: Culture, Mind and Body. Washington, DC: American Psychiatric Press. Spiegel, D. & Scheflin, A. W. (1994). Dissociated or fabricated? Psychiatric aspects of repressed memory in criminal and civil cases. Inf. J. Clin. Exp. Hypn., 42, 411-432. Terr, L. (1994). Unchained Memories: True Stories of Traumatic Memories, Lost and Found. New York: Basic Books. van der Kolk, B. A. (1994). The body keeps the score: Memory and the evolving psychobiology of post-traumatic stress. Harvard Rev. Psychiat., 1, 253-265.


Anılar, yanılgısız, yanılgılı, eksik veya yönlendirmeye müsait olabilir. Bazen detaylı ve kesin, bazen de bölük pörçük ve belirsiz olabilir. İnsanlar, bazen unuttukları şeyleri hatırlar ve bazen de hiç olmamış şeyleri olmuş gibi zihinlerinde yaratırlar. Anıların, idrak yeteneği ve toplumsal olaylardan etkilendiğini biliyoruz ve bu etkilenme; şifreleme, depolama veya geri çağırma süreçlerinde yaşanabilir.