Gelişimsel Geçmişin Yeniden İnşasında Terapötik Sürece Dair Çıkarımlar
Daniel N. STERN
Burada ele alınan gelişimsel görüşlerin klinik uygulamalar üzerine etkileri nelerdir? Bilhassa da bir terapist ve danışan geçmişe dair nasıl terapötik manada verimli bir anlatım oluşturabilir? Bu bakış açısının iki temel özelliğinin muazzam klinik çıkarımları mevcuttur. İlk olarak orallık, bağımlılık, otonomi ve güven gibi geleneksel klinik-gelişimsel mevzular gelişimsel çizgide belli bir noktadan veya kökensel evreden çıkarılmıştır. Artık bu mevzular gelişimsel çizgiler yani yaşamın evreleri değil yaşamın geneline dair mevzular olarak ele alınmaktadır. Bu mevzular hassas bir dönemden, nispeten geri döndürülemez “saplanmaların” meydana gelebileceği hâkim ve başat oldukları bir evreden geçmezler. Bu yüzden kuramsal zeminde geleneksel klinik mevzuların patolojik kökenlerinin yaşamın hangi alanında bulunacağını önceden bilmek mümkün değildir.
Geleneksel kuramlar bu mevzuların ilk kez gelişime damgasını vurduğu yaşa-özgü hassas bir evre olduğunu düşünmektedir. Yani kurama göre yeniden inşaya dair sorgulamalarımızı yöneltmemiz gereken gerçek bir zamansal evre mevcuttur. Aslında söz konusu hassas evrelerde ilk olarak ortaya çıkan patojenik olayları anlamak pratik olarak arzu edilebilir olmakla kalmıyordu aynı zamanda kuramsal olarak patolojinin tam manasıyla kavranması açısından da elzem kabul ediliyordu. Burada benimsediğimiz görüşe göre artık bu durum söz konusu değildir. Bu geleneksel klinik-gelişimsel mevzuların gerçek kökeni süreklilik gösteren gelişimsel çizginin herhangi bir yerinde bulunabilir. Artık kuramın sunduğu reçeteye bağlı kalınmaması belli bir gizem ve güçlük doğurmaktadır. Terapist artık son derece kısıtlayıcı olan kuramsal reçetelere bağlı kalmaksızın yeniden inşa ediminin nerede en yoğun halini aldığını keşfetmek üzere farklı yaş aralıkları boyunca kendilik hisleri sahalarında danışanla birlikte gezinmekte serbesttir. Bu özgürlük terapistin (Freud’un öne sürdüğü gibi) danışanı dengeli bir biçimde dinlemesini sağlar ve yeniden inşa görevini hem danışan hem de terapist için gerçek bir maceradan öteye taşır. İkilinin nereye varacağına dair daha az kuramsal kısıtlama yani yeniden inşa edilen klinik bebeğin neye benzeyeceğine dair daha az peşin hüküm vardır.
İşin aslı en deneyimli klinik terapistler kendi gelişimsel kuramlarını, uygulamaları esnasında arkaplanda tutarlar. Danışanla beraber onun anımsadığı ölçüde geçmişine dayanarak danışanın hayatını anlamak ve değiştirmek için gereken terapötik metaforlar sunan güçlü yaşam deneyimlerinin peşine düşerler. Bu deneyime gelişimsel zaman çizelgesinde gerçekten nerede meydana geldiğine bakmaksızın patolojinin anlatımsalkökeni adı verilebilir. Bir kez metafora erişildiğinde terapi bu kökene dayanarak ileriye ve geriye dönük olarak ilerler. Verimli bir terapötik yeniden inşa için terapi ya nadiren ya da hiç söz-öncesi yaşlarda kuramsal olarak varsayılan bir gerçek patoloji kökenine kadar geri götürülmez. Çoğu terapist metaforun “gerçek versiyonuna” ulaşamamakla birlikte danışanın yaşamına ilişkin en güçlü ve açıklayıcı olan yeniden inşa metaforuyla çalıştığını kabul edecektir. Her ne kadar gelişimsel kurama inanılırmış gibi yapılsa da uygulama bu yönde ilerler. Gelişimsel kuramların danışana uygulandıkları haliyle geleneksel gelişimsel mevzular açısından güvenilir bir gerçek köken sunmadığı yaygın biçimde kabul edilmektedir. Böylesi gerçek patoloji kökenler yalnızca varolma-yan kuramsal bebeklere uygulanabilir.
Muazzam klinik çıkarımları olan ikinci temel noktaysa her bir kendilik hissinin ortaya çıkma evresinin 9.bölümde ortaya atılan nedenlerden ötürü hassas bir evre olma ihtimalinin yüksek olmasıdır. Bunlar, geleneksel klinik-gelişimsel mevzular değil şahsi ve belirlenebilir bir gelişimsel zaman zarfında muazzam oluşumsal öneme sahip olan farklı kendilik deneyimi sahalarıdır. Bu çıkarım test edilebilir klinik öngörüler meydana getirmektedir.
Geleneksel klinik-gelişimsel mevzuları yaşa-özgü hassas evrelerden çıkarmanın bazı mümkün sonuçlarından bahsetmekle işe başlayıp bunların yerine gelişimsel çizgiye kendilik hislerini yerleştirmenin bazı sonuçlarına değineceğiz.
Devamı için tıklayınız