Ergenlik Evresi
Ergenlik Evresi Dinamik kuramın kurucusu Freud hazzın yönelimi açısından gelişim evrelerini tanımlamaya çalışırken, temelde üç ana evre üzerine odaklanmıştır. Bunlar, oral, anal ve ödipal evrelerdir. Latent dönem ve ergenlik dönemi göreceli olarak üzerinde fazla durulmamış ve işlenilmemiş konulardı. Dinamik kuramın takipçileri özellikle ergenlik evresinin hayati bir önemi haiz olduğunu tespit etmiş ve bir kısım araştırmacılar çalışmalarını daha çok ergenlik dönemi üzerinde yoğunlaştırmışlardır. A- Hazzın Gelişimi Açısından Ergenlik Ergenlik tam bir kesişme ve kavşak noktasıdır. Fiziksel olarak 12–13 yaşlarında başlayıp 20 yaşlarına kadar uzanan fiziksel ve ruhsal bir gelişim dönemidir. Bu dönemde her şey değişmektedir. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi ergen, fiziksel olarak tamamen bir değişim içindedir. Vücudu kendine yabancılaşmakta ve kendilik algısı yeni bir tasarıma dönüşmektedir. Erkek çocukta boy uzamakta, ses telleri kalınlaşmakta, sakal, koltuk altı ve etek bölgesinde erkeğe özgü kıllanma meydana gelmektedir. Kız çocukta ise göğüsler büyümekte, kadın tipi yağlanma meydana gelmekte, leğen kemiği kadına özgü şekli almakta ve ilk adet oluşarak kadınlığa adım atılmaktadır. Kız ve erkek tüm ergenler, bu yoğun fiziksel değişime adapte olurken, ruhsal gelişim olarak tam bir karmaşanın içindedir. Birinci kimlik evresini anal dönemde ebeveynin etkisiyle oluşturan genç, ikinci kimlik evresinde kendini, kendi iradesiyle yeniden yapılandırmak gibi bir şansa sahip olmaktadır. Bu evrenin en temel özelliği haz kaynağının olgun bir cinselliğe ve karşı cinse yönelmiş olması ve de birey olarak varlığının toplum tarafından onanmasıdır. Bu dönemde genç nasıldır? Bu dönemde genç şaşkındır, dağınıktır ve rastgele bir devinim yapar gibi görünmektedir. O güne kadar oyun çağı içerisinde olan, cinsel kimliğine ve sosyal rolüne oyunsu veya çocuksu bir hava ile yaklaşan ve toplumdan da bu yönde tepkiler alan ergen, bu kez toplumun gerçek bir bireyi olmak üzere sahneye çıkmaktadır. Karşısında aşması gereken yüzlerce soru ve sorun vardır. Ergenin aşması gereken evreleri çeşitli bağlamlarda değerlendirebiliriz. Öncelikli olarak değişen fiziğine uygun bir kendilik fiziksel tasarımının oluşturulmasıdır. Yani, eski tasarımın yıkılarak yerine yeni tasarımın ikame edilmesidir. Ergenin fiziksel değişimi ne kadar süratli ve ne kadar yoğun farklılık arz ederse adaptasyon sorunu o oranda zor olacaktır. Ergen fiziksel kendilik tasarımını değiştirirken başkalarının gözündeki kendilik tasarımıyla ilgili yaşantılamasını da bu süreçte gözden geçirip değiştirmek durumundadır. Bunlar kat be kat açılan gelişim evrelerinin peş peşe olması ile mümkün olan bir süreçtir. O güne kadar emanet rollerle yaşamını sürdüren ergen, artık gerçek rolünü sahiplenmek ve o rolü oynamak üzere hayata soyunmaktadır. Burada iki temel probleme çözüm bulmak zorundadır. Cinsel kimliğinin netleşmesi ve kimlik bocalamasından kurtulması gerekir. İkisi de hayatı belirleyen çok önemli iki temel konudur. Gelişim evrelerini sağlıklı bir zeminde geçirmiş, yani temel güven duygusunu almış, normal bir kişilik ekseninde utanç ve kuşku duymadan özerkliğini yaşamış, suçluluk duygusu duymadan girişimci olmuş ve cinsel kimliğinin net olarak ayırdına varıp özdeşimlerle bunu kuvvetlendirmiş bir ergen bu dönemde de ya kimliğini netleştirecek ya da kimlik krizine veya kimlik bocalamasına girecektir. Ergen öncelikle kendi cinsel kimliğinden emin olmak durumundadır. Cinsel duyumları ve arzuları çok yoğundur. Ergen kendini tam olarak bir kız ya da erkek gibi hissetmektedir. Vücudunda hormonal yapı çok yoğun bir şekilde etkisini göstermektedir. Bu hormonal yapı cinsel arzuyla birleşerek bir nesneye yönelmektedir. Bu nesne, karşı cinstir. Ergen kendini bir cinsel kimliğin tarafında hissederek doğal olan bu dürtülerini karşı cinse doğru yoğunlaştırıp dürtülerini karşı cins nesnesi üzerinde deşarj ettirebilme yeteneğini haiz ise normal bir cinsel kimlikten bahsedilebilir. Bu o kadar kolay olmamaktadır. Haz karşı cinse yönelirken bunu engelleyen içsel ve dışsal dinamikler bu süreci çok çeşitli aşamalarda bloke etmektedir. Bu blokajın nitelik ve niceliğine göre de ergenin cinsel kimlik yapılanmasında çeşitli değişimler ortaya çıkabilmektedir. Süperegosu yoğun ve cinsel duygularına tabu olarak yaklaşmış bir kültürel atmosfer içerisinde ergen, doğal olan bu tip arzular ve hislere yöneldiği için kendi kendini suçlayacak kendi kendini aşağılayacak, suçluluk ve utanç duyguları içine düşecektir. Veya tamamen bunları yadsıyacak ve cinsel kimliğin varlığını bir nevi reddedecektir. Bu da kendisini gerçeklikten uzak bir azize veya rahip yaşantısına sürükleyecektir. Daha yumuşak bir ortamda cinsel kimliği ve değişimi aile tarafından onanıp kabul edilmiş ve doğal olarak karşılanmış ise ergen için çözüm daha kolaylaşacaktır. Bu durumdaki ergen için problem cinsel objenin kim olacağı ve nasıl olacağıdır. Daha önceki kimlik evrelerinde ve özellikle Latent dönemde sosyal ilişkiler ağına girmiş toplumsal bir rolle var olmuş ergen adayı, ergenliğe girdiğinde çeşitli partnerlere karşı ilgi duyacaktır ve cinsel objesini onlardan seçecektir. Ancak gelişim evrelerinde takılı kalmış problem yumağını bir sonraki evreye devretmiş olan ergen, cinsel obje seçiminde de çok yoğun sıkıntılara maruz kalabilecektir. Dışa tam bir açılımı olmadığı ve birey olarak özerkleşemediğinden veya ego sağlıklı bir gelişim evresi geçirmediğinden dolayı yoğun cinsel dürtüler en yakındaki objelere yönelebilecektir. En yakındaki cinsel nesneler ise karşı cinsten ebeveyn, kardeşler veya yakın akrabalar olabilecektir. Bu durumda ergen yoğun bir bunaltının içine düşecektir. Bir tarafta kültürel değer yargıları, diğer tarafta yoğun cinsel dürtüler ve yolunu bulamayan arzuların şaşkın bir şekilde etraftaki nesnelere otomatik deşarjı söz konusu olacaktır. Bunların hepsi ergenin ruh dünyasındaki fantazma düzeyindedir. Bunların hiç biri reel hayata henüz taşınmamıştır. Ergenin tüm yaşantısı iç dünyasındaki fırtınalar gibidir. Ergen yakın çevresindeki karşı cinsten cinsel nesnelere yönelim yaparken bu dürtülerini bilinçdışında tutmaya çalışacaktır. Bu dürtüler zaman zaman kendilerini rüyalarda aktive ederken, zaman zaman flashback’ler halinde zihne hücum edebilecektir. Bu yoğun çatışmanın etkisi altında kalan ergen suçluluk duygusundan intihara kadar gidebilecek tepkiler gösterebilecektir. Tüm bu sıkıntıları başarı ile atlatmış ve kendi cinsel kimliğinden emin olmuş bir ergen, dışarıdaki karşı cinsten bir nesneye yönelecektir. Bu nesne okuldaki sınıf arkadaşı olabileceği gibi, mahallesindeki herhangi birisi veya televizyonda izlediği şöhret olmuş herhangi bir kişi de olabilecektir. Bu durumda tehlike daha azdır. Cinsel dürtü fiziksel olarak yolundan gitmekte ve toplumun da kabul edebileceği ensest içermeyen karşı cinse yönelmektedir. Bu sağlıklı bir gelişimin işaretidir. Ergen burada hem dürtülerini kabul etmekte hem kendini tanımakta hem karşı cinse yönelebilmekte hem de karşı cinsin kendini kabul edeceğinin duyumunu hissetmektedir. Üstü örtük veya açık bir şekilde karşı cinse göndermiş olduğu mesajlar herhangi bir şekilde karşı cinsten onaylanma anlamında döndüğünde ergen kendi cinsel kimliğinin formatını tamamlamış olacaktır. Cinsel kimlik formatının tamamlanması kültürden kültüre değişiklik arz edebilmektedir. Gelişmiş ve modern kültürlerde bu yapı ergenin cinsel eylemini gerçekleştirmesi şeklinde onanırken ve bu doğal kabul edilirken bizim gibi kültürlerde bu evre flörtlükle sınırlı kalmaktadır. Flörtlüğün sınırları da örf, adet, gelenek ve dinî inançlarla şekillenmektedir. Flört yapmak konuşmak, elele tutuşmak, öpüşmek ve sarılmak şeklinde veya cinsel ilişkinin olmadığı sevişme şeklinde tezahür edebilmektedir. Burada süreci belirleyen toplumsal değer yargılarıdır. Bizim gibi geçiş kültürü yaşayan toplumlarda bu dönem ergenler için çok daha ciddi sorunları ve çatışmaları barındırmaktadır. Geleneksel kültürlerde, cinselliğin tabu sayıldığı bir anlayışla karşı cinsle iletişimin her türlü boyutta yok sayıldığı ve ilişkinin kesildiği durumlarda, karşı cinsle karşılaşılan çeşitli mekânlarda (okul, kantin, eğlence merkezleri vs.) ve karşı cinsle iletişimin desteklediği eğitim sistemlerinde süreçler farklı farklı yaşanacaktır. Ergenin yetiştirildiği aile kültür ortamıyla, eğitim ve öğretimini gördüğü kurumsal yapı arasındaki karşı cinse yaklaşım anlayışındaki tutarsızlık gençte ayrıca çok ciddi bocalama ve bunalımlara neden olacaktır. Bu tip çelişkilerin olmadığı aile ile sosyal kurumların aynı tip bir modeli benimsediği durumlarda ergenin kimlik oluşturma süreci sancısız ve rahat geçecektir. Ergenin burada tek bir problemi kalmaktadır ki o da karşı cins tarafından fiziksel ve zihinsel olarak onandığının işaretini almasıdır. Ergen bunun için çeşitli denemelere girişecektir. Bu ilk defa fantazmadan çıkıp gerçekliğe adım atma başlangıcıdır. Bu teşebbüsler ergen için hayati önemi haizdir. Ergen bu teşebbüsleri yapabilecek metanette, cesarette ve girişim ruhunda olmak zorundadır. Bunları kazanabilmesi için daha önceki ruhsal gelişim evrelerini sağlıklı bir şekilde geçirmiş olması gerekir. Varsayalım ki bu evreleri sağlıklı olarak geçirmiş olan ergen, bu teşebbüslerde bulunma kararını aldı. Bu kararları alan ergen uygulamaya geçtiğinde çok daha ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Reddedilme, aşağılanma, dışlanma, hakarete maruz kalma, hatta saldırıya uğrama ihtimali her zaman mevcuttur. Bu teşebbüslerinde bu tip yanıtlarla karşılaşan ergenin girişimci ruhu kırılarak bu kişi içine kapanıp değersizlik hislerinin ve yetersizlik duygularının oluştuğu bir kimlik bunalımına girebilir. Hele hele aile ortamında saygın bir konumu bulunmayan, aile bireyleri tarafından onandığı çeşitli şekillerde gösterilmeyen ergen bu kaygılarla giriştiği teşebbüslerinde başarısızlığa ulaşınca kimlik krizi veya bocalaması varlığına hâkim olacaktır. Cinsel kimliğini bu şekildeki teşebbüslerle onanmış, karşı cins tarafından beğenildiğine inanmış ve karşı cinsle çeşitli boyutlarda iletişim içine girmiş ergende ise cinsel kimlik ile ilgili yapı netleşmiş ve özgüven duygusu hakim olmuştur. Burada ergen cinsel dürtülerini tatmin etmek için kendini bu alana kilitleyebilir. Düşüncesinin ve eylemlerinin büyük bir kısmı cinsel tatmin üzerine kurulabilir. Bu durum ergeni realiteden uzaklaştırabilir. Bebeklik döneminde hazza ulaşmak için annenin memesini yakalayan, doyduğu halde memeyi bırakmak istemeyen bir haz yönelimi, dışkılama evresinde çiş ve kakası üzerine odaklanırken bu evrede cinsel ilişkiye odaklı ve mas¬tür¬bas¬yon ağırlıklı bir haz yönelimi şeklinde ortaya çıkacaktır. Her ne kadar hazzın birçok alana bölünmüş şekilleriyle de ergen tatmin olsa da esas ana eksik cinsel tatmin yönündedir. Cinsel tatmin ergende hoşnutluk ve rahatlama duygusu verir. Karşı cinsle kurulan her türlü iletişim cinsel tatminin belirli bir dozda hissedilmesi duygusunu ergene yaşatır. Karşı cinsin varlığını zihinsel olarak oluşturmaktan başlayan bu tatmin süreci; karşı cinsle yan yana oturmak, konuşmak, karşı cinse dokunmak, karşı cinsle şakalaşmak ve espri yapmak, karşı cinsle bir ekip çalışmasında faaliyette bulunmak, karşı cinsi seyretmek veya karşı cins tarafından seyredilmek ve son aşamada da karşı cins ile cinsel ilişkiye girmek gibi hepsi de cinsel hazzın belirli aşamalarında tatminini sağlayan deşarj yollarını takip eder. Olgunlaşmış cinsel yaşamın getirmiş olduğu keyfi yaşayan ergen, toplumsal hayatında yaşamış olduğu stres, bunaltı, değersizlik, yetersizlik ve başarısızlık duygularının getirmiş olduğu durumlardan arınmak için mastürbasyona ve pornografiye yönelebilecektir. Böylece stresin çözümü doğrudan cinsel hazla tedavi edilmeye çalışılacaktır. Bu da ergeni toplumsal hayattan uzaklaştıracak ve gerçekçi olmayan bir dünyaya mahkûm bırakacaktır. Veyahut da erkek egemen toplumlarda güç ve iktidarın simgesi erekte olmuş bir penisle simgelendiği için ergen, toplumsal zaaflarını, yetersizliklerini ve çaresizliklerini erkek olarak her zaman erekte bir penise sahip olma özlemiyle ve uğraşıyla geçirecektir. Fırsatını bulduğu her ortamda mastürbasyon yapacak ve libidosunu bu alanda harcayacaktır. Haz gelişimi açısından (Psikoseksüel açıdan) ergenin yönelimi her ne kadar karşı cinsle iletişim kurup olgunlaşmış bir cinselliği yaşamak ekseninde ise de bu yönelim, haz kaynağının diğer tatmin yollarından da yararlanmaya çalışmaktadır. Bunlar, fiziksel güzelliğin, sportmen vücudun, sınıf içindeki başarının ve herhangi bir hobideki üstünlüğün topluma gösterilmesiyle duyulan hazzın diğer yönelim alanlarıdır. Bunlar dengeli bir şekilde dağıldıkça gelişim evrelerinin bu aşaması da sağlıklı bir zemine oturmuş demektir. B- Psiko-toplumsal Açıdan Ergenlik Ergenlik dönemi kimliğin oluştuğu, netleştiği ve çerçevesinin çizildiği bir dönemdir. Kimlik, gerçek manasıyla ergenlik döneminde oluşur. Kimlik, kişiye özgü değişmeyen sürekliliğini muhafaza eden, kişinin vasıflarını bize belirten ve kişiyi diğer bireylerden ayrıştırmamamızı sağlayan hususiyetlerin tamamına verilen isimdir. Kişilik tipleri çeşitli şekillerde tanımlanmışlardır. Kreşmer’e göre kişilikler fiziksel yapılarına göre sınıflandırılmış bu bağlamda atletik, astenik ve piknik tiplerden bahsedilmiştir. Bir başka araştırmacı içe dönüklüğü ve dışa dönüklüğü eksen alan endomorfik ve ekzomorfik kategorilere ayırmıştır. Çağdaş psikiyatri ise kimliği, ICD-10 ve DSM-4 sınıflandırmalarında kişilik örüntülerine ve klinik görünümlerine göre sınıflandırmıştır. Ergen, bu bahsi geçen sınıflandırmaların herhangi birisindeki bir kimliği ya edinecek ya da kimlik bocalaması içerisinde kalacaktır. Psiko-toplumsal dinamik açıdan ise bu evre ergenin kimlik oluşturma evresidir. Ergen kimliğini oluştururken şu aşamalardan geçmek durumundadır: 1. Özerk olduğunu hissetmek: Ergenin temel uğraşı, ayrı bir kimliği ve kişiliği olduğunu kendine kabul ettirmek ve bunu diğerlerine onaylatmak ihtiyacıdır. Ergenin geçmişine baktığımızda irade ve ilk bağımsız hareket bir yaşından sonra ortaya çıkmaktadır. Civarındaki objelerle ilişki içerisine girmenin yolunu bulabilmek, ebeveynin o nesnelerle ilişkisini taklit etmekle mümkün olabilmektedir. İlk özerklik denemeleri anne ve babanın nesne ile iletişim kurma şeklini taklit ederken, diğer taraftan bu ilişkiye kendi bireysel rengi ve özerkliğini vermeye çalışmaktadır. Mesela dışarı çıkarken elbise giyilmelidir, ama hangi elbisenin giyilmesine çocuk kendi karar vermek istemektedir. Anal dönemi anlatırken bu konuya detaylı şekilde değinmiştik. Fiziksel olarak gücünün sınırlılığını bilen çocuk ergenlikte fiziksel gücünün de farkına vararak tam bir birey olduğunu ispata çalışacaktır. Özerk bir birey olmanın tek yolu egemenliği altında olduğuna inandığınız güç ve iktidara karşı direnebilme ve ondan bağımsız olarak hareket edebilme yeteneğini haiz olmaktır. Ergenin psiko-toplumsal açıdan birinci problemi kendini yöneten ve yönlendiren üzerinde güç ve iktidar sahibi olan otoriteye yani ebeveyne baş kaldırmak şeklinde olacaktır. Eğer ergen ebeveynine karşı veya ebeveynin temsil ettiği her türlü güç ve otoriteye karşı açık veya gizliden, doğrudan veya dolaylı yolla isyan edebiliyor, başkaldırabiliyorsa özerk olmanın ilk adımlarını atabiliyor demektir. Bir insanın birey olabilmesi için eylemlerinin planlayıcısı, uygulayıcısı, takipçisi ve sonuçlarına da katlanabilme özelliklerini haiz olması gerekir. Kendi başına eylem planlayamayan, düşünce üretemeyen ürettiği düşünceyi eyleme sokamayan ve eyleminin sorumluluğunu üzerine alamayan bir insan birey olamamıştır. Bu insan başkalarına mahkûm bir köledir. İlginçtir ki sanki biyolojik bir açılımla genetik şifresindeki materyale yazılmış gibi ergenliğe giren gencin ilk tepkisi isyan etmek şeklindedir. İsyan, kendisini yönettiğine inandığı, üzerinde güç ve otorite olarak nitelendirdiği her şeye karşıdır. Yine ilginçtir ki isyanın içeriği hiç önemli değildir. Burada doğru ve yanlış kavramı yoktur. Otoritenin kendinden talep ettiği şeyin tersi yapılarak başkaldırı ortaya konulursa özerklik ancak temin edilecektir. Ergenin isyanında mantık aranmamalıdır. Zira ergen, mantıksal bir başkaldırıda bulunmaz. Başkaldırı içgüdüsel bir harekettir. Ergen, başkaldırısını sadece aklileştirmeye çalışır. Bu dönemde güç ve otorite sahibi konumundaki kişi ve kurumlar ergenin bu başkaldırısını anlayışla karşılar; onun farklı düşünce ve davranışlarına saygı ile yaklaşır; onun özerkliğini ve bağımsızlığını yürekten kabul eder ve ciddiye alırsa problem çözülür. Ergen bu durumda özerk bağımsız bir birey olduğu kanaatine varır. Sanki yeni bir cumhuriyet kurmuş gibidir. Aynen cinsel kimlikte olduğu gibi ergenin başkaldırı teşebbüsünde bulunabilmesi için ruhunun ve kimliğinin bu isyanı yapabilecek formatlarla daha önceden donatılmış olması gerekir. Bu da aile içinde daha önce sindirilmemiş bir kimliğin oluşmasıyla mümkündür. Düşünce ve davranışlarıyla alay edilen, görüşleri dinlenilmeyen ve çocuk olarak dahi adam yerine konmayan bir aile ortamında ergenin böyle bir teşebbüsü aklına getirmesi dahi mümkün değildir. Bu durumda da ergen son şansını kaybetmiş, başkalarının peşine düşen, kendi fikir ve görüşleri olmayan bir birey halinde güdük kalmıştır. Bu teşebbüs imkânını bulmuş ergen, başkaldırı içine girdiğinde aile veya otorite bunu kendi iktidarlarına vurulmuş bir darbe olarak algılayıp bu girişimi ezerlerse ergenin özerklik ve birey olma mücadelesi de söndürülmüş olacaktır. Toplum ve aile sesi çıkmayan güdülebilecek bir bireyi oluşturmakta başarılı olmuştur. Burada otoriteye başkaldırının temel niteliği her türlü ortam ve mekânda kendi inandığını savunabilmek cesaretini kazandırma yeteneğidir. Ergen, bunun formatını atmaya çalışmaktadır. Bu formatı atmış olan bir birey bağımsız, özgür ve özerk bir şekilde hayatının her aşamasında varlığını her yerde oluşturabilir. 2. Amaç edinebilme, yönelebilme, uygulayabilme yetisi: Ergenlik dönemine gelene kadar hep etrafındaki rolleri görmüş ve bu rollerden yamalı bohça gibi bir kimlik edinmiş olan birey kendine has bir kumaşla bir elbise yapmaya çalışacaktır. Ergen önüne hedefler koyacak ve bu hedeflere yönelerek bu amaçlarla ilgili uygulamalara girişecektir. Ergenin amaçları bu dönem itibariyle çeşitli, değişken, kısa süreli ve tutarsızdır. Ergen bir nevi amaç edinebilme yetisini ve bunu uygulayabilme yeteneğinin formatını oluşturmaya çabalamaktadır. Burada da içerik önemli değildir. Ebeveyn veya otorite bu format atma uğraşını kavrayamadıkları için olayın özüne değil içeriğine takılmaktadırlar. Bu da ciddi sorunlar doğurmaktadır. Ergen amaç edinirken bir taşla iki kuş vurmayı da yeğleyebilir. Özellikle otoritenin istemediği veya kabul etmeyeceği amaçlara yönelerek hem otoriteye başkaldırma formatını edinirken hem de bir amaca yönelebilme ve o amaç üzere eyleme geçebilme yetisini oluşturmaya çalışabilmektedir. Muhafazakâr bir ailenin çocuğu ebeveyninden ergenlik döneminde şarkıcı olmak için izin isteyebilir. Veya bir saz kursuna kaydolabilir. Bürokrat bir ailenin çocuğu minibüs muavinliğine soyunabilir. Veya bilardo oynayarak hayatını geçindireceğini iddia edebilir. Çok çeşitli meslek dallarına, hobilere ve çeşitli uğraşı alanlarına yönelirken hem otoriteye baş kaldırmakta hem de kendi seçtiği bir amaca doğru yönelebilme ve uygulayabilme yetisini oluşturmaya çalışmaktadır. Ergen kendi iç dünyasındaki yetenekleri açığa çıkarıp toplum tarafından o yönde saygın bir kimlik edinmeye yönelme gayreti içindedir. Çeşitli amaç edinmelerde içindeki keşfedilmeye hazır bir takım yeteneklerini aktive ederek başarılı bir rol oluşturabilir. Başarılı olunan roller kalıcılığını sürdürürken, başarısız olunan rollerden çarçabuk vazgeçilir. Bu dönemde ergenin aile dinamiklerine uymayan amaç edinmesi ebeveynleri çok ciddi manada ürkütür ve bir takım tedbirler almaya iter. Ergenin bu tip girişimleri engellendiğinde hem özerk ve bağımsız bir birey olma formatı engellenmiş hem de bir amaç edinebilme ve o amaca yönelebilme yetisi kısırlaştırılmış olacaktır. Saçma, anlamsız veya imkânsız da olsa ergenin amaç edinmeyle ilişkin rol denemeleri cesaretlendirilerek onanırsa; ergen hem özerkliğini hissedecek hem de amaç edinebilme ve uygulayabilme yetisini var edecektir. Bu yetiyi oluşturmuş bir ergen daha sonraki hayatında önüne bir hedef koyabilmeyi bu hedefe rasyonel bir hazırlıkla yönelebilmeyi önüne çıkabilecek engelleri sağlam ego dinamikleriyle aşabilecek cesarete sahip olabilmeyi ve sonuca götürebilmeyi başarabilecektir. Bu formatı oluşturamamış ailesi tarafından engellenmiş bir ergen daha sonraki hayatında kendine ait hedefler edinebilme ve bu hedefleri başarıya ulaştırabilme yeteneğinden mahrum kalacaktır. Saz kursuyla, bilardo merakıyla, kelebek avcılığıyla veya pul koleksiyonuyla başlayan amaç edinebilme, uygulayabilme ve sonuca götürebilme denemeleri o ergeni daha sonraki hayatında ben bu ülkenin başbakanı olacağım ve bu ülkeyi yöneteceğim amacını rahatlıkla oluşturabilecek bir formatın temelini rahatlıkla atabilecektir. Aksi ise yönetilmeye mahkûm özerk olamayan güdülen insan topolojisini oluşturacaktır. 3. Sırdaş Edinme: Arkadaş çoktur. Arkadaş edinmek görece kolaydır. Ancak dost edinmek, sırdaş edinmek, sır verebileceği birisini bulmak ve birisinin sırrını saklayabilmek farklı bir şeydir. Ergen bu dönemde sırdaş olmanın da formatını atar. Yine burada aynı dinamikler söz konusudur. Öyle bir arkadaş ve sırdaş seçilmelidir ki bu hem otoriteye başkaldırı olabilsin, hem bir amaç içersin hem de sırdaşlığı özünde barındırsın. Genç ergen suni sırlar oluşturur. Bu sırlar onun için hayati önemi haizdir. Yakın dost olarak nitelendirdiği arkadaşıyla bu sırları paylaşırlar. Onların buluştukları gizli ve özel mekânlar vardır. Onların paylaştıkları gizli ve özel bilgiler vardır. Bu bir kıza duyulan ilgi olabildiği gibi bir marketten birlikte yürütülen çikolatalar olabilir. Veya düşman olarak nitelendirilen ortak bir düşmana karşı eylem hazırlığı içinde olabilirler. Bu eylem, notları kıt veren bir öğretmene karşı uygulanması düşünülen bir takım davranışları içerebilir. Veya bu sır, akşam ders çalışma bahanesiyle bir başkasının evinde kalmak için alınan izin, bir pub’da gece saatine kadar içilen bir biraya dönüşebilir. Bunlar sırdaş ve dost olan iki ergenin paylaşacağı sırlardır. Aile veya otorite için ergenin hayatında açıklanamayan karanlık zaman dilimleri ve bölgeler vardır. Aile panikler, çocuk kontrolden çıkmak üzeredir. Aldatıcı ve sahte sözlerle arkadaşça bir yaklaşım tarzıyla “ben senin annenim, babanım, öğretmeninim, müdürünüm, biz dost ve arkadaşız, benimle her şeyi paylaşabilirsin” diyerek ergenden sırdaşına ihanet etmesi istenir. Ergen bu sözlere kanar da sırdaşına ihanet ederse bu sırdaşı ve dostu satmak anlamı taşır. Bu durum ergenin artık güvenilmez, dost olunmayacak kaypak bir kişi olduğu kanaatini besler. Daha sonraki hayatında hem hiç kimseye güvenemeyen hem de hiç güvenilmeyen bir kişiliğin, kimliğin temsilcisi olur. Bu tipler için diğer gençlerin koyduğu ilginç isimler vardır. ‘Yamuk’, ‘yalaka’, ‘anten’, ‘kalleş’, ‘muhbir’, ‘satıcı’, ‘ispiyoncu’ gibi isimler bu gencin sosyal ortamından dışlanmasına neden olur ve kaypak bir kimlik örüntüsü olarak hayatında devam eder. Bu dönemdeki sırdaşlığı ebeveyn ve otorite tarafından anlayışla karşılanır hatta desteklenir ve saygı duyulursa ergende sırdaşlık, güvenilirlik ve sır saklama yetisi gelişecek; hem kendisi başkalarına güvenebilecek hem de kendisine güven duyulduğundan emin olma formatını geliştirebilecektir. Hayatta gerçek manada başarılı olan bireyler ergenlik döneminde sırdaşlık formatını atmış, bu sınavları başarıyla vermiş ve güvenilirliklerini kanıtlamış insanlardan oluşmaktadır. Bu tip bireyler toplum tarafından da saygı ile anılan, sözleri senet kabul edilen ve güvenilirlikleri çok yüksek kişiliklerdir. 4. Karşı cinsle iletişim ve beğenilme: Yukarıda da bahsettiğimiz gibi ergenlik döneminin temel niteliği hazzın yönelimi açısından cinsel kimliğin netleşmesidir. Bu da ancak karşı cinsle iletişim içerisine girip karşı cins tarafından beğenildiğine emin olmakla mümkündür. Ergen, karşı cinsle ilgili girişimlerinde ketlenmemeli, aşağılanmamalı ve suçlanmamalıdır. Bizim kültürümüzde mümkünse üstü örtük bir biçimde desteklenmelidir. Karşı cins tarafından beğenildiğine emin olan bir ergen, hayatının önemli virajlarından birisini daha dönmüştür. Bu dönemde ergenin fiziğine olan düşkünlüğü, saç bakımı, jölesi, makyajı, parfümü, kıyafeti, stili, tarzı yani her şeyi, kendini karşı cinse beğendirmek üzerine kurulmuştur. Hatta ergen, okula çoğu zaman okul için değil, oradaki kız veya oğlan için gider. Bu dönemde karşı cins tarafından beğenildiğini düşünmeyen, teşebbüsleri başarısızlıkla sonuçlanmış, kendini çirkin ve yetersiz algılayan ergenin ileriki hayatında çok ciddi evlilik sorunları ve değersizlik hisleri, kendini objektif değerlendiremeyen ve tavize çok yatkın bir kimliğin inşasına neden olabilecektir. 5. Lider olabilme ve bir lidere bağlanabilme: Ergen, hayatının her aşamasında bir konuda önder olabilme, bazı konularda da bir önderin peşine düşebilme yetisini kazanmak durumundadır. Birilerine önder olarak onların sorumluluğunu alabilme, onları yönetebilme, yönlendire bilme ve organize edebilme bir yeti işidir. Ergenlik döneminde ergen bu yetisini çeşitli şekillerde tecrübe eder. Etrafında oluşturduğu arkadaş ya da hayran grubuna yönelik veya yetenekli olduğu bir alandaki yeteneklerini sergileme ve öğretme perspektifinde bir uygulamaya yönelerek liderliğe soyunabilir. Ufak gruplarla başlayan lider olabilme becerisi ve yeteneği, grupları büyülterek devam edebilir. Bu durum ergende özgüven duygusunu geliştirme sorumluluk sahibi olma, diğerlerinin sorumluluğunu yüklenebilme, onları belirli bir hedefe yönlendirebilme, o hedefe giderken onlara eşlik edebilme ve ekip başı olarak onları istenilen hedefe ulaştırma yetisini kazanır. Daha sonraki hayatında bir aile içerisinde aile reisi olabilme, bir işletmede yöneticilik vasıflarını kullanabilme, özel günlerde organizasyon yapabilme yeteneğini sergileyebilme becerisini eline geçirmiş olur. Bu tip teşebbüsler aile ve otorite tarafından desteklendiği ve yüreklendirildiği ölçüde gelişir özümsenir ve kimliğin bir parçası haline dönüşür. Önderlik ile ilgili girişimleri engellenen, alay konusu olan, dışlanan ve peşine kimsenin takılmadığı bir ergen daha sonraki hayatında bu yetiden mahrum kalır. Ergenin çeşitli şekillerde eğlence amaçlı da olsa organizasyonları yapabilme, bu konuda liderlik edebilme, arkadaşlarını toparlayabilme ve onları bir hedefe yönlendirebilme çalışmaları takdir edilmeli ve desteklenmelidir. Yine ebeveyn burada olayın içeriğine takılmamalı ve ergenin liderlik vasıflarını ortaya koyabilme yetisine odaklanmalıdır. Böyle bir ergen devamlı desteklenir, organizasyonlarda liderlik eder ve liderlik hasletlerini geliştirirse hemen yanı başında bu ergen için bir tehlike ortaya çıkabilir ki bu da narsist kişilik örüntüsünün ortaya çıkma imkânıdır. Eğer her şeyi her yerde kendisinin örgütleyeceği ve her zaman önderliği kendisinin yapması gerekeceği şeklindeki bir inanç ve kanaat ergene hakim olursa arkadaşları arasında dışlanma tehlikesi ve yalnız kalma riskiyle karşı karşıya kalabilecektir. Bunun için ergen bir başka öndere tabi olabilme yeteneklerini de geliştirmeli ve bundan bir aşağılanma ve gocunma duymamayı öğrenmelidir. Yani hem öncü olabilmeli hem de ardıl kalabilmelidir. Bazı organizasyonlarda başka arkadaşlarının önderliğine izin verip onların da bu yetilerinin gelişmesine destek olmalı ve onlarla iyi bir ekip çalışmasına işlerlik kazandırabilmelidir. Bu durumda da bir ekip ruhunu yaşayabilmeli, bundan mutluluk ve gurur duyabilmelidir. Böyle bir yapıyı oluşturabilmiş olan bir ergen toplumsal uyumu yüksek, her ortamda var olabilen ve gerektiğinde önderliği üzerine alıp gerektiğinde lideri takip edebilen sağlıklı bir birey olmuş demektir Bazı aileler ergen önder olurken onu desteklediği halde bir başka arkadaşının önderliğinde yapılan bir işe ardıl olarak katılmasına sıcak bakmamakta, ergeni bu konuda kışkırtabilmektedir. Bu da ergen için çok ciddi potansiyel bir tehlike arz etmektedir. 6. Dünya görüşü çeperi ve ideolojik bir bakış oluşturmak: Kimliğin birçok rol denemelerinin kavşak noktasında olan ergen kendilik tasarımını ve özerkliğini oluştururken bir taraftan da tüm dünyayı yorumlayabilecek bir geniş dış çepere ihtiyaç duymaktadır. Kimliği bir sıvıya benzetirsek bu sıvının bir kaba konması gerekmektedir. Bu kabın çeperi dışarıyla kendisini ayıran dünya görüşüdür. Bu dönemdeki ergen dünyayı anlamlandırmak üzere bir ideolojik bakış tarzına ihtiyaç duyar. Burada yine içerik önemli değildir. Muhtelif ideolojilerden birisini benimseyebilir. Gencin derdi, kendini boşluktan kurtaracak ve varoluşunun çeperini sağlamlaştıracak bir dayanağa ihtiyaç duymasıdır. Aksi takdirde sanki varoluş, askıda kalmış, boşlukta duran, dayanaksız ve temelsiz bir yapı şeklinde hissedilmektedir. Dünyayı algılama, anlama ve anlamlandırma, böyle bir ideolojik eksenden bakıldığında daha da kolaylaşmakta evrenin karmaşası ve kaosu netleşmekte ve evrenle iletişimin sınırları belirlenmektedir. Ergen için bu temel bir ihtiyaç gibi görünmektedir. Ergen bu dönemde katıksız solcu, katıksız sağcı, dinci, ateist, komünist, faşist veya hedonist bir ideolojiye yönelebilir. Bunların hepsi dünyaya bir anlam kazandırmanın, şekil vermenin veya ruhsal yapıya bir çerçeve çizmenin ya da çeper oluşturmanın araçlarıdır. Sanki bu yapı ergeni iki üç yaşlarında yaşadığı mikro-kozmosundaki kişilik örüntüsünü, anne-babayı kopyalayarak oluşturmasının makro kozmosu yani evreni anlamlandırmak için anne-baba yerine ikame edebileceğimiz ideologların dünya anlayışlarını kopyalamak gibi görünmektedir. Ev ortamındaki iki-üç yaşında bir bebek için bütün evren odayla sınırlı iken odadaki eşyalarla iletişim kurma modelinin anne-babanın iletişim yöntemleri olması gibi, ergenlik döneminde dünyada olup bitenlere karşı hadiseleri anlamlandırma ihtiyacı dolayısıyla ideolojik bir çepere gereklilik duyulmaktadır. Nasıl ki iki-üç yaşında anne-babadan emanet alınan kimlik özellikleri ergenlik ile beraber yeniden bir yapılandırılmaya dönüştürülerek kendi kimliğini özerk bir şekilde kendi kendine kazanma şansını elde ediyorsa, muhtemelen ideolojik bakış açısıyla hasbelkader alınan tercihler erişkinlik ve olgunluk döneminde ruhsal dünyamıza giren yeni verilerle özerk bir şekilde denetlenebilmekte, değiştirilebilmekte ve kendine has bir vasfa dönüştürülebilmektedir. Yukarıda bahsettiğimiz çerçevede ergenin önü açılır, bu yetileri desteklenir ve bir kimlik oluşturma konusunda cesaretlendirilirse geliştireceği kimlik de kendine özgü bir kimlik olacaktır. Ruhsal açıdan sağlıklı bir çeperi içeren bu kimlik örüntüsünün zaman içerisinde içeriği doldurulacak, zenginleştirilecek ve hayatın içerisinde varolacaktır. Böyle bir ergenin geleceğinden korkmamak ve ümitvâr olmak gerekir. Aksi takdirde ergen bu denemelerden başarısızlıkla çıkacak ve kimliğini netleştiremediğinden rol denemeleri mütemadiyen devam edecek, kimlik bocalaması veya kimlik bunalımı denilen klinik bir tablo ile karşımıza gelecektir. Kendini tanımlayacak bir kimlik bulamayan ergen sağlıklı yollardan bir çıkış bulamazsa alternatif çıkış yolları arayacaktır. Bu alternatif çıkış yolları ergene belki bir kimlik sunacak ancak bu kimlik daha hastalıklı ve daha büyük sıkıntılara gebe olacaktır. Daha sonraki bölümlerde bahsedeceğimiz bu klinik tablolardan birisi ergenin ters kimlik oluşturmasıdır. Ters kimlik kestirme ve kolaycı bir yolla ergene bir çeper çizebilir ve otoritenin kendisinden istediği her şeyin tersini yapmak onun kimliğini tanımlayan tek ölçüt haline gelebilir. Her yerde aksi her yerde inat her ortamda ters bir yapı sergilenir. Herkesle kavgalıdır ve her şeye zıttır. Diğer bir hastalıklı kimlik örüntüsü hasta kimliği örüntüsüdür. Ergen bu sıkıntılar nedeniyle bir hekime gönderilip çözüm arandığında, ergene bir takım teşhisler konacaktır. Anksiyete, depresyon, kişilik bozukluğu, hipokondriyasis, obsesyon vb. doktorların da onaylamış olduğu aile tarafından kabul gören bu etiketlenme sistemi ergen tarafından bir rol olarak benimsenip bir kimlik halini alabilmektedir. O artık hasta bir bireydir. Hasta kimliği onun kurtuluş reçetesidir. O artık hem bir kimlik edinmiş, sorumluluklardan uzak kalmış, hem de mağdur ve mazlum birini oynamaktadır. Doktorlar da bu süreci devamlı pekiştirmektedir. Bu tablolar daha sonraki bölümlerde detaylı bir şekilde anlatılacaktır